4 Aralık 2011 Pazar

TÜRK EDEBİYATINDA PARİS YOLCULUĞU


Türk Edebiyatında Paris, Halil Gökhan-Timour Muhidine,
2000, Yapı Kredi Yayınları
TÜRK EDEBİYATINDA PARİS YOLCULUĞU

Halil Gökhan


Çağımızın Türk yazarının şehirlerle ilişkiler tarihi ve bu tarihin yazınsal deneyimleri, yirminci yüzyılın başkenti ile aynı yüzyılın Osmanlı başkenti arasında kurulan bir okulun oluşturduğu köprüde oturuyor. Yeni  Osmanlılar, Jön Türkler, Osmanlı aydınları ve Cumhuriyet yazarlarının çoğu Paris üzerine düşünmek yerine gitmeyi tercih etmek zorunda kaldılar. Tesadüflerden başı bozuk güncelere kadar, adına Abbas da denilen Paris yolcusundan Paris sevdasına akan toprak seyrelmesi ve çatlakları aslında, değişmenin, farklılaşmanın, çoğunluğun mekanı olan kente karşı duyulan gitme gereksiniminde uyanan bir beşikti. Cumhuriyet yazarının açık bir zorunluluk olarak algıladığı batılı sızma, özlemlerini oluşturan değerleri batılı olarak kabul etmesine yol açtı. Paris ise, kentlere, kenti sevmeye dayalı özlemlerin hep ortasında durdu.
Peki Paris yolculuğu, yazınsal bir deneyim okulu olmanın dışında nelerden oluşuyor? Ahmet Haşim bu soruyu sorduktan sonra tatlı bir havayla açıklıyor ten yanıt olanağını: Bakır rengi bulutlar, kalabalıklar, evler ve mağazalar değil, eşsiz Paris kadınını cıvıltısı ve yaydığı tarif edilemeyen koku.
Paris yolculuğunun bir yazınsal deneyimi içermesi, Yirmisekiz Mehmet Çelebi’den  Nedim Gürsel’e kadar, kendi manzaramıza batıdan bakmayı öğrenmeyi ve bu karışık düzeyde bir parça da bir nostalji öğretimini kapsıyor. İlhan Berk’e “Yalnız Paris’te kendinizi unutursunuz, oralı oluverirsiniz “  dedirten o dişi şehir, Ahmet Haşim’de o bilinen ‘delaleti’ çıkarıyor ortaya.
Paris, içinde yolculuğun bir yalnızlık okulu olduğu öğretiyi Paris Tesadüfleri’nde Ahmet Hamdi Tanpınar’a yazdırıyor. Tanpınar’a göre, Paris’te kendi manzaramız daha ilgi çekicidir. Gerçekse şudur: “Edebiyatımızın bugünkü manzarası, merkezi bilinmeyen bir vilayet manzarasıdır. Bundan kurtulmaya bakmalı. “
Peyami Safa’da Paris yolculuğu bir iç yaşantı olarak kabul görüyor. Paris’e yirmi dakika kala Peyami Safa’yı şehirden ayıran yirmi dakikanın onu bütün yolculuktan daha çok yoracağı kanısına ancak Paris’ten önce kurulan bir iç yaşantıdan varılabilir. Nitekim Safa bunu şöyle açıklıyor:
“On beş yaşımdan beri benim iç yaşantımın önemli bir bölümü Paris’te geçti. Bir kez bile ayağımı atmadığım bu kentin kıyısını bucağını bile az çok bilirim. Hayalen onun içinde çok yaşadım. Fakir ve daha beteri arkasız bir halk çocuğu olmanın belâsıyle kırıp sararak ve borçlanarak bu geziyi yapıncaya dek büyük Avrupa okulun eşiğine adımımı atmadığım halde, kitap dedikleri ucuz ve soylu kılavuzun onun kürsülerine güçüm ölçüsünde yaklaşmayı biraz başarmıştım.”

Ve her kentte birbirimizi yeniden buluyoruz

4 Ekim 1979’da, Paris’te seyir defterine koyduğu son cümle Nedim Gürsel’i birçok kente taşıyan Seine’in bulanık sularında yansıyor. Türk yazarının Tanzimat’tan Cumhuriyet dönemine kadarki bozbulanık Paris serüveni de kendini bir başka kentte yeniden bulma ile, sözcüklerle bir kentin yeniden inşası arasında bir yerde açıklanabilir. Fakat son söze yakın bir şeyi, Ahmet Haşim’in çok yakınında bir yerde Enis Batur söylüyor:

Bu şehir kadar hiçbir kadın heyecan vermedi bana.

Paris-İstanbul gelgit eksenine oturtabileceğimiz bu deneyimler okulunun yazınsal anlamda ilk penceresini aralayan Yirmisekiz Mehmet çelebi oldu. III. Ahmet devrinde, çocuk kral 15. Louis’ye tebrikname ve hediyelerle Fransa’ya fevkâlade bir elçinin gönderilmesine karar verilmesi üzerine rasgele biri olmadığı kanısını uyandıran ve orduda defterdarlık payesine erişmiş, ikinci murahhas olarak Osmanlı’yı Pasarofça görüşmelerinde temsil etmiş olan Yirmisekiz Mehmet çelebi görevlendirildi. Reşat Tarihi,bu seçimin odak noktasındaki kişiyi “ ..konuşma ve usûl taktiğine aşinâ ve ayrıca hıristiyan desiselerine vakıf “ biri olarak nitelendiriyordu.
Kırka yakın maiyeti ile birlikte deniz yoluyla Toulon limanına, oradan da Paris’e giden; şehirde mareşal ve bir alay askerle karşılanan Yirmisekiz Mehmet Çelebi, 1721 Mart’ı başından aynı yılın Temmuz ayına kadar süren bu Paris yolculuğunu canlı bir üslupla kitaplaştırdı ve bu kitap Türkçe ve Fransızca olmak üzere ayrı tarihlerde yayımlandı.
Yirmisekiz’in ardından Paris, Yeni Osmanlılar Cemiyeti üyelerinin bir kaçış şehri olarak 1867’de yeniden kurulur. Paris’e kaçan Ziya Paşa ve Namık Kemal buradan Londra’ya geçerler. Sadrazam Ali Paşa’nın ölümü üzerine affedilen Yeani Osmanlılar 1871’de yurda dönerler. Aynı yıl, bir Paris kılavuzu ve Paris’te yaşayan gazeteci Teodor Kasap’ın ilk el bilgileri ile Paris’e gitmeden yazılan bir roman ortaya çıkar: Paris’te Bir Türk. Romanın yazarı Ahmet Mithat, romanındaki gözlemlerini doğrulama olanağını ancak 1890’da bulabilir.
1904-1912 yıllarını Paris’te geçiren Yahya Kemal’in yaşadıkları bir şiir uyanışı ve siyasi özgürlük arasında kalmıştır:

Yaşamış olmayan bilir mi bunu:
Eski Paris’te bir ömür geçti
İdeal rüzgârlarıyle hür geçti.

Paristanbul, Timour Muhidine-Halil Gökhan
Editions Esprit des Péninsules, 2000, Paris
1939 yılının başında Paris’e giden Cahit   Sıtkı, aynı yıl içinde savaşın başlaması üzerine yurda geri dönmek zorunda kaldı. Hatta onun bombalar altında bisikletle Paris’ten ayrıldığı söylenir. 1 Şubat 1939 günü Ziya Osman’a yazdığı mektupta, Avrupa’yı yalnız kitaplarla, dergi resimleriyle tanımanın tanımak sayılmadığını yazarken, gelecek mektuplara konu kalasın diye, gözlemlerini döşek altı eder Cahit Sıtkı. Ne yazık ki bu döşeği kaldırmaya pek vakti kalmamıştır.
İkinci Dünya savaşı sonrasında Türk Edebiyatında Abbas Yolcu (1959), Hangi Batı (1972) başlıklı kitapları ve Zenciler Birbirine Benzemez (1954) romanıyla Attilâ İlhan, Paris yükünü çekenlerin başında gelmiştir. Attilâ İlhan yağmurun altında ıslanan bir öfkeyle Abbas Yolcu’nun sesini  Paris’ten duyurur. Yolculuk serüveni ve şehir arasına sıkışmış bir doğulu sestir bu:
“Anlı şanlı Paris! İhtiyar dünyanın ortası Paris! Kız oğlan kız! Apaş! Orospu! Komünist! De Gaulle’cü XXnci asırlı ve kahraman Paris! Ulaaaaan Paris!"
Demir Özlü, Ataol Behramoğlu ve  Nedim Gürsel de doksanlı yıllara kadar Paris yolculuğunun yükünü çekenlerin başında gelmektedir.
Nedim Gürsel’in Paris Yazıları 1995 yılında bir kitap altında toparlanmıştır. 1973-1994 dönemini kapsayan bu yazılar, hem güncel hem de kalıcı bir nabız alma çabasıyla dokunmuşlardır Paris’e ve çevrenine. Yazarın yaşadığı yirmi yılın gerçek ağırlığını yazıyla ödediği, üstüne bir de yeniden okuma borcu eklediği ve tarih gözetmeden konularına göre düzenlediği yazılardır bunlar. Nedim Gürsel bu yazılarda Paris’i yeniden inşa etmiştir.

Paris gerçek anlamıyla çoğuldur. Birçok Paris vardır. Edebiyatımızda Paris yolculuğu, yazarın büyük oranda yaşam kaynağı demek olan yalnızlık ve sürgün bağımlılığını belgelemesi bakımından bir hastalığa işaret eder. Gitmek ve gelmekle yakalanılan bu hastalık yazarı bağımlılığının yükümlülüklerini yerine getirmeye zorlarken Paris yolunun tam ortasında durur.
Paris yolculuğu bir anlamda soyun ve köklerin bozulmadığı, ama başka topraklarda ne olduğunu araştıran ve hep geriye gelen bir bozkırdan çıkma ve geri gelme çabasının ortasıdır.


3 yorum:

  1. Halil Bey, Türk Edebiyatında Paris'i keyifle okuyorum. Size de Timour Bey'e de teşekkürle...

    Kitabın bence (belki de gözden kaçan) çok önemli bir zenginliği, Türk ressamlarından yaptığınız seçki. Bu "toparlama" için size ne kadar teşekkür ediyorsam bi o kadar da kızıyorum;) neden derseniz, her defasında kitaba kaynakça niyetine hiç bir şey eklememiş olmanıza hayret ediyorum (sizden ziyade editöre!) Hatta öyle ki kitabı her açışımda kaynakçanın kendiliğinden yerine geleceği sanrısına kapılıyorum. (Acaba Fransızca baskıda durum farklı mı?)

    Özetle, kitabı okumaya devam ettiğim şu günlerde resimlerle ilgili bir kaynakça/kayıt listesine okur olarak fazlasıyla ihtiyaç duyuyorum. Elinizde böyle bir liste varsa paylaşmanız mümkün mü?

    Sevgi ve selam

    Kayhan Yavuz

    YanıtlaSil
  2. yorumunuz için teşekkürler. kitabın genişletilmiş ve fransız yazarların istanbul yazılarıyla zenginleştirilmiş versiyonunun yayınlanacağı bugünlerde böyle bir yorum almak çok güzeldi doğrusu. www.istanbooks.com adresinden bilgilerine erişebilirsiniz.
    türk ressamlarından yapılan seçki, timur'la benim teslim ettiğimiz dosyanın dışında yayınevi editörlerinin bir çabası ve katkısıydı. bunu kendimizi "aklamak" için değil haklarını teslim etmek için yazıyorum. onlara asla teşekkür edememiştim. vesile oldu. yeni baskıda kaynakça konusunda daha detaylı bir yaklaşım olacağı konusu kesinlik kazandı bile. teşekkürler yeniden saygılar. HG

    YanıtlaSil
  3. Halil Bey cevabanız için teşekkürler. Malesef cevabınızı şimdi, kitabı bitirmemin üzerinden aylar geçtikten sonra okuyabiliyorum. Ama bu kadar zaman sonra bile keyfinin devam ettiğini bilmenizi isterim.

    Öte yandan önceki baskı sahipleri için resimlerle ilgili kaynakçayı paylaşmanız konusunda ısrarcı olacağım:)

    YanıtlaSil