25 Aralık 2011 Pazar
Sanallığa Veda Günleri Başlıyor
Sanallığa Veda Partisi
1.
Kaybetmektense bulamamayı tercih edenlerdenim. Bu sözü Picasso'dan da çalmış olabilirim gri beyin hücrelerimden de.
Ne demişti Picasso?
"Ben aramam, bulurum."
Neden bu kadar çok söze ihtiyaç duyuyoruz ve mutlak bir söz her şeyi açıklamıyor?
Arayışlarımızın ve bulamayışlarımızın akranı mı eksiklik duygumuz?
Bir de anlam karanlıkçıları var. Kapalı oldukları kadar karanlık olmalarıyla da övünen.
Ben karanlık oldum ama karanlıkta kalmadım. Geçtim gittim ordan.
Bana kalan sadece karanlığın içindeki anti-maddeydi. Bu yeni maddeyi günlük hayata tuttuğumda anlamların ve kavramların üzerindeki o kolay örtüler birdenbire değişti. Tek bir örtünün olmadığını, her şeyin aslında bir gökkuşağı olarak göründüğünü gördüm o anti söz maddesi sayesinde. Bunun adını bulamayınca şiirsellik dedim ve geçtim. Kalamazdım.
Beni aydınlığa, ışığa çeken neydi peki? Kukuletalarını başlarına geçirmiş, nuh nebiden kalma defterlerine mum ışıkları altında kapanmış ve karanlığı, anlaşılmazlığı durmadan terennüm eden ve buyuran bu kör meclise bir zamanlar neden dahil olmayı çok istemiştim? İşte hepsi bu anti söz maddesiyle ilgili. Bugün bunu anlayabiliyorum.
Latincede var mı yok mu bilmiyorum, ama ben bu duruma "copypastus human" demek isterdim, eğer ki saçmalamak ciddi bir şey olsaydı.
Şimdi kendime sorabiliyorum: Bilgiyi neden sakındım hep yazarken. Gerçi içine tıkış tıkış bilgi doldurulmuş, ilk başta sıkıcı gelen sipariş yazılar da yazdım ve hepsinin de salt parayla ilgisi vardı. Ve bir gün şunu gördüm ki en leziz yazılarım onlardı. Benim için değil okur için. Ne felaket!
Bakın görüyor musunuz, okur hep orada sözün kendisine gelmesini, pasın kendisine atılmasını sürekli bekliyor ve bu da yapılınca basıyor kalayı: Benim işim var bu yazıda? Beni hem gözetmeyeceksin hem de göz kırpmadan bakacaksın bana?
Okurun istediği sadece bu mu? Okur ne istiyor? Acaba ne istediğini biliyor mu?
Okur ne olduğunu öğrenmekten başka bir şey istemiyor.
Bense artık bunu yapmak için bir şey okumaya izlemeye ihtiyacının kalmadığını söylerken bir başkası kalkıp bunun geçici bir körleşme ya da sağırlaşma olduğunu savunabilir tabii. İnsanın kendine karşı körleşmesi, sağırlaşması yazının icadından sonra başlayıp başlamadığını sorgularken okumanın icadına hiç bakmıyoruz. Dikkatimiz devamlı olarak hep sunulanda. Aktörde. Sahnede. İzleyici eden bu kadar kendini saklıyor, bir koltuğa, sandalyeye, masaya ve gözlüklerin ardına hapsediyor.
Bu tuhaf tevazu mu onun en büyük bilgeliği?
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Ah, hemen hepimiz kaybetmektense bulamamayı tercih ediyoruz. Geçmişte yaşamaya devam etme duygusu bu olsa gerek. İnsanların sahip olduklarını kaybetme korkusunun, umut ettiklerine erişememe korkusundan büyük olduğu kanıtlanmış bir gerçekmiş..
YanıtlaSilbüyük korkuyu küçük korkudan çıkarırsak geriye cesaret mi kalır:)
YanıtlaSil