Hiç kitap okumadıklarını düşünsek de kitaplara en çok kedileri yakıştırırız. Demek ki onların öyle ya da böyle okuduklarını, kendi evrimleri içinde kültürlerine yakışan bir eylemleri olduğunu düşünüyoruz. Sürekli onlara bakıyor, gözucuyla süzüyor ama bulamıyoruz. Sahi kediler ne okuyor sizce?
Eğer aynı nevrotik kişilik salgını kedilerden sahiplerine de bulaşıyorsa ben size şimdi evimizdeki kediden hiç mi hiç bahsetmeyeyim; o zaman elbette sempati yerine antipati yaratırız.
Pati demişken, kediler aslında kitapların ana malzemesi olan kâğıtlarla hiç de başı hoş olmayan bir ergonomiye sahiptirler. Yumakları ve kâğıtları kurcalamaktan, yırtmaktan ve ısırmaktan çok zevk alırlar. Kedilerin patilerinin altında saklı olan pençeleri, Agatha Christie‘nin o polisiye romanlarında okura varlığını asla hissettirmediği, üstelik ipucu da bırakmadığı gerçek suçlulara benzemezler mi? Üstte yumuşacık parmaklar, kıvrılarak giden son derece muntazam devinimlerin altında büyük bir gerçeklik gerilimi: Kan ve hakikat.
Gerçekten de kediler okur mu?
Onların sadece, gözlerinden daha iyi duyuluk görevi yapan burunlarından terleyebildiğini biliyor musunuz? Bunun nedeni kuşkusuz gövdelerinin tüylerle kaplı olmasıdır. Üstelik bu tüyler de mevsim mevsim uzunluk ve kısalık konusunda değişken bir örtüye sahiptirler. Kediler bu tüyleri yarın hiç dökülmeyecek yenilenmeyecekmiş gibi özenle temizlerken aslında bir oto-masajı da gerçekleştirirler. Belki de, atmosferden ve yakın çevrelerinden düşen koku zerreciklerini burun ve dillerindeki reseptörlerde bilgiye dönüştürüyorlardır; o halde tüylere ulaşan her zerre bir bilgi kodudur. Bu durumda kedilerin bir Koku Alfabesi olması gerekir. A’dan Z’ye ya da Acı’dan Zehirli’ye kadar yeryüzünün bütün kokuları varolmalı bu skalada…
Bu durumda kedilerin tek bir kitabı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz ve bu da bize kediler için neden hâlâ bir kitap dükkânı olmadığını gayet iyi açıklar ya da petshop’ların bazı reyonları bu görevi pekala üstlenmektedir. Mesela ne olabilir bu reyonlar? Mamalar elbette… Artık soylarının tamamen tükenmesi gereken hayvan dükkânlarındaki mama rafları aslında kitap raflarıdır kediler için. En çok koku onlarda barınabilir.
Genel durumuyla sokak ve bahçeler kediler için şehir kütüphaneleri demektir. Rüzgâr, insan ve taşıt hareketleri, çöpler ve hava olaylarıyla bu kitaplar interaktif olarak her gün sürekli değişmektedir.
Bizler yani kedilerin sahibi olduğunu sanan bizler de birer kitap modeli olabiliriz pekâlâ kediler için. En az onlar kadar bedenimiz günlük periyodik ya da rastlantısal koku değişimleri taşımaktadır.
Fakat iş, asıl gerçeği, kedilerin bize sahip olduğunu düşünmeye, anlamaya ve kabullenmeye gelince belki de biz insanlar kediler için sadece okuma eylemini ifade ediyoruz. Biliyorsunuz bu eylem kültürün içindedir, yani doğa dışında gerçekleşir. Bizlere, kendi evrimleri içinde sahip olma becerisini gösteren kedilerin kültürsüz olduklarını artık kimse söyleyemeyecektir, yani kediler aslında bizi okurlar: İnsanları…
Kedilerin yazarlığını şimdiye kadar hiç düşünmemiştim. Uygarlık evrimi içinde insana en yakın ve izole, özgül bir canlı türü olan kedi için bu yakınlıktan doğan beceriler de kuşkusuz yok değildir.
Kedilerin okurluğu üzerine şimdiye kadar yapageldiğimiz akıl yürütmeleri biraz geliştirdiğimizde ve belki yakın zamanda onların yazarlığı ve eserleri üzerine de birkaç söz etme cesaretini kendimizde bulabiliriz. Eğer onların tüylerini kitap kâğıdı olarak hayal edebiliyorsak, kokuları da hayalimizde harflere, sözcüklere ve cümlelere çevirebiliyorsak neden bunların hazırlayıcıları olanlar da onlar olmasın?
Belki de sonraki yazıda gerçekleşir bu…
Kediler ne yazar?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder