13 Ocak 2012 Cuma

General Ryan'ı Kurtarmak




General Ryan'ı Kurtarmak

General arkadaşları "savaşta" esir edilen General Ryan, o sabah her zamankinden daha erken kalktı ve kendini daha yalnız hissetti. Savaştan dönmek duygusunu yaşadığı on bin küsur sabahtan birisiydi ve çok farklı değildi aslında hiçbir şey.
General Ryan, kırlaşmış kaşlarını baş ve işaret parmakları arasında bıyık burar gibi büktü, kıvırdı ve mavi gökyüzüne doğru yükselen selamın ucunu daha da sivriltti. Dünyanın kuzey ve güney yarılarını neredeyse içine alırcasına anlamlı bakan mavi gözleri bu sabah çok hüzünlüydü. Yıllardır omuz omuza, yara bereye, şehit şehide savaştığı görev ve silah arkadaşları tutuklanmıştı bir süre önce. Sıranın kendine de gelmesi kaçınılmazdı.
Ayakkabılarını, üniformasının altına giydiği ve kırk yıla yakındır hemen hiç çıkarmadığı botları bağlar gibi sıkıca bağladı; ayaklarını yana ve yukarı doğru kımıldatarak sıkılığı kontrol etti. İyi olmamıştı. Çözdü ve yeniden bağladı bağları. Bu kez sıkarken tarak kemikleri neredeyse sızlamıştı. Yeniden kontrol ettiğinde ayakkabı şimdi daha büyük ve bağlar da gevşek gelmişti ona. Üst üst birkaç kez daha aynı şeyi denedi. Yok. Nafile. Her defasında ayakları daha da küçülüyor ya da ayakkabıları büyüyordu.
Öfkelendi. Ellerini birbirine vurdu. Kendini yumrukladı. Gözlerinden birkaç kuru yaş damlası güç bela beyaz gömleğinin yakasını ve yüzünü ıslattı.
Hışımla evine girdi. Kimseyi uyandırmadığından evi bir savaş sabahı sessizliği ve terkedilmişliği içindeydi. Parmak uçlarına basarcasına salonu sürünerek geçti, yatak odası dolabında emekliliğinden beri sakladığı kutuların birinden son kez kullandığı botlarını çıkardı.
Yeniden evinin önüne geldi, basamaklara oturdu; çıplak ayaklarına botları geçirdi ve bu kez bağcıkları bağlamak yerine çözdü ve çıkarıp attı.
Nasıl olsa birkaç saat sonra onlara ihtiyacı olmayacaktı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder