déjà-vu
Senin şehirde bulunmadığın ve meşgul olduğun her fırsatta
daha öncesinde “topu topu” bir gece birlikte olduğu erkek arkadaşıyla
görüşüyordu. Onunla seni tanıştırmaktan sürekli kaçınmıştı; senin yanında
onunla telefonla konuşurken sessizleşiyor, sen başka bir odaya geçtiğindeyse
bülbül kesiliyor, kahkaha üstüne kahkaha patlatıyordu.
Karnın yanıyordu. Boğazın düğümlenmişti. Kilitlenip
kalmıştın.
Bunun
bir adı olmalıydı. Déjà vu? Hayır... Daha önce başına gelmemişti, ama
başkasında görmüş olmalıydın.
G., D.’yi çok seviyordu ama başka kadınlarla olup onu
kızdırmaya ve kıskandırmaya tutsak etmişti aşkını. Onunla olsa aşk bitecekti
sanki... Son olarak G., E. ile birlikteydi. G.’nin D. ile görüşmeye devam
etmesi E.’i çileden çıkarıyordu. Ve G. D.’nin çok yakın bir arkadaş olduğunda
ama sadece öyle olduğunda ısrarlıydı. Fakat E. buna asla inanmadı. G.’nin D.’yi
arayışı, ona sürekli ve düzenli vakit ayırışı her şeyi açıklıyordu: G. aslında D.’yi
seviyordu ve E.’de -ve benzerlerinde- avuntu buluyordu bu kara sevdayı bir an
olsun unutmak için...
Bu durumu sen de onda ve hiç ihmal etmediği, senin şehirde
bulunmadığın ve meşgul olduğun her fırsatta görüştüğü erkek arkadaşında
buluyordun. Oysa sen kıskançlıkla ve kıskançlıklarınla baş edebilen bir
erkektin. Üstelik o, bir konuşmasında onunla bir gece birlikte olduğunu -o
zamanki erkek arkadaşını cezalandırmak üzere- ağzından kaçırmıştı; üstüne
üstlük ikinizi tanıştırmaktan sürekli kaçınıyor, yanında telefonla konuşurken
bile sessizleşiyor, sen başka bir odaya geçtiğindeyse bülbül kesiliyor, kahkaha
üstüne kahkaha patlatıyordu.
Tıpkı en son olarak karnının yandığı, boğazının düğümlendiği,
kilitlenip kaldığın o akşam gibi. Onunla yine telefonda sessiz sessiz konuşuyordu.
Çünkü yanındaydın.
Kendini yatak odasına zor atmıştın. Onun bu ani çıkışı
anlamaması için bir mazeret bulmuş, önce tuvalete yönlenmiş ardından
hissettirmeden yok olmuştun ortadan.
Kulak kabarttın. Telefonda konuşması birden akıcılık kazanmıştı, daha rahat ve “bayağı” cümleler kuruyor, kahkahalarını ölçüp biçmeden koyveriyordu.
Kulak kabarttın. Telefonda konuşması birden akıcılık kazanmıştı, daha rahat ve “bayağı” cümleler kuruyor, kahkahalarını ölçüp biçmeden koyveriyordu.
Onunla konuştuğu ilk telefon görüşmesinde yanındaydım ve yine
ortadan yok olup şunu düşünmüştün karnında o ilk küçük sızıyla: “Onunla telefon ederken kahkaha atması,
seninle olduğundan daha rahat olması... Acaba hangimizi gerçekten seviyor?”
İçinden çıkamamıştın. Bir kadın sosyal ve özel hayatını nasıl
bu kadar ayırabilirdi? Her iki hayatta da erkeklere ayrı ayrı yer vermesi nasıl
mantıklı karşılanabilirdi?
Çok modern görüşlü olmakla övünmüyordun, ama bu iddialı
yanından başka Osmanlı tarafların da vardı. Bu tarafını modern görünüşünü
kontrol eden, kendini kapılıp koyvermeni kontrol altına alacak bir baskı unsuru
olarak görüyordun.
Ama bu durumda içindeki o huysuz adamın, öfke dolu erkeğin
patlaması işten bile değildi. Çünkü birlikte olduğun kadın önceden bir kez de
olsa yattığı adamla sosyal ilişkisini her türlü şartta devam ettiriyor, belki
bu durumu meşrulaştırmak için sana onu “çok fazla kıskanmamanı” öğütlüyordu. O
zaman seni daha az sevebilirdi. Kime karşı neyi, niçin koruyordu?
Bu olayda G. ve D.’nin ilişkisinden farklı olmak üzere seni
zorlayan şey onun, sonuç olarak bir kez ya da bir gece birlikte olmuş
olmasıydı. Onu artık kardeş olarak görmesi, erkek yerine bile koymaması
umurunda değildi. Erkekleri iyi tanıyordun. Bir erkek, yattığı kadını başka bir
erkekle gördüğü zaman garip bir gurura kapılırdı. O gururu çok iyi tanıyordun.
Çünkü sen de hissetmiştin çok kereler yakından bu duyguyu...
G. ve D. nin aşırı “sosyal” ilişkisi G.-E. flörtüne son
vermişti. Üstelik bu finalden cesaret alan G., D.’ye açılmış fakat karşılık
göremeyince hakkında dedikodular çıkarmış ve böylelikle her türlü “sosyal”
ilişkisini bitmişti. E.’ye göre G.’ye gün doğmuştu. G. artık istediği kadar D.
ile birlikte olabilirdi. Bu fikrinde bir yere kadar haklıydı E.
G., D. hakkında çıkardığı dedikoduların doğruluğu üzerine
açık bir tartışmaya girince aslında geçici bir süre onu kaybetmişti. Olan olmuş
kaybeden E. olmuştu. Belki yakın bir gelecekte G. ile D. kazanan taraf olacaklardı.
Peki senin “E. olmanı engelleyen” neydi? E. gibi kenara
çekilip birkaç yıldır adı konmayan ve uzatıldıkça taraflarına haz veren bir
gizli aşkı mı açığa çıkaracaktın? Doğrusu bu seni hiç ilgilendirmiyordu. Asıl
öfkelendiğin daha önce yattığı erkekle(rle) hala görüşen bir kadınla birlikte
olmaktı. Bu seni çok boğuyordu. Dayanamıyor, sadece unuttuğun zamanlar
rahatlıyordun. Onunla telefonda konuşurken attığı kahkahaları belki onun
koynunda, onunla sevişirken de atmıştı. Aynı ağız ve aynı nefesle... Onun
elleri kadınının en mahrem yerlerini tutmuş, kadının ise daha dün evine misafir
ettiği adamın mahrem yerlerini o gece okşamış, öpmüş ve onu içine almıştı. Aynı
yatakta terleri birbirine karışmıştı.
Peki ya onun daha önceki erkekleri? Ama onlar şimdi sadece
birer isimden ibarettiler. Telefon defterinde ya da mektuplarda... Asıl
dayanamadığın daha önce birleşmiş iki vücudun birbirlerine engel olarak tekrar
dikey olarak bir araya gelmelerindeki koca yalandı... Hiçbir zaman bir araya
gelmeleriydi arzuyu önlemenin tek çaresi. Çünkü beyin hatırlamasa vücutlar her
zaman her şeyi hatırlardı.
Seni çileden çıkaran bu olaya artık son vermeli ve “kendin
için”, özgürlüğün ve sağlıklı bir kafa için onu artık onu “bir an önce” terk
etmeliydin. Terk ettikten sonra senden alacağı ilk intikam hemen onun yanında
soluğu almak olacaktı. Ve belki de yine...
Bunları düşünmüyordun bile... Sana lazım olan yine sendin...
Ve bir an önce dengeye kavuşmalıydın ve daha tutarlı bir ilişkin olmalıydı. Ve
bu kez tabii ki yeni aşkına ilk sorun şu olacaktı:
“Daha önce birlikte olduğun ve hala görüştüğün biri var mı
hayatında?”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder