O sadece bir Küçük Prens değildi: Gece Uçuşu'nun Güney
Postası'nı İnsanların Dünyası'na taşıyan bir Savaş Pilotu'ydu aynı zamanda...
Küçük Prens'in kimliğini, niceliğini tamamlayan tüm bu kişi
ve mekânlar Exupéry Atlası'nın temel yapıtaşlarıdır: Yeryüzü, Evren, Gökyüzü,
İnsan, Gezegenler...
Pek azımızın Saint-Exupéry'nin iyi ve öncü bir havacı, bir
posta pilotu ve mucit olduğundan haberi vardır. Saint-Exupéry'yi bir yeryüzü
yazarı haline getiren, Küçük Prens'in Kitab-ı Mukaddes'ten sonra dünyada en çok
okunan kitap olduğu bilgisi değil sadece; felsefesi, edebiyat içine yedirilmiş
özlü ve herkesçe anlaşılır bilgeliği, olağanüstü keşif duyarlılığı, duygusu ve
icat yeteneği. Kısacası Saint-Exupéry, en az efsane liderler, peygamberler,
âlimler ve kahramanlar düzeyinde Yeryüzü'nü Evren'de temsil yeteneğine sahip
“dünyalı” birkaç bilge kişiden birisidir.
Küçük Prens'ten sonra ve en az onun kadar Saint-Exupéry'nin
en özgün biçimde ve yazarlık yeteneğini, dehasını en özlü bir içimde ortaya
koyduğu yapıtı İnsanların Dünyası'dır (La Terre des hommes). Hepsinin de
üzerinde, Gece Uçuşu'nun (Le Vol de nuit) ve Güney Postası'nın (Le Courrier de
sud) organik ve yazgısal düzeylerinde dolaşan, bu iki havacılık başyapıtını
düşünsel bir zirve ekleyen ve az önce Saint-Exupéry için yakıştırdığımız
evrensel temsilcilik yeteneğinin yazarlık düzeyinde sergilendiği, kanıtlandığı
bir kitaptır. İnsanların Dünyası. Kitaptan alıntılan şu cümleler, Saint-Exupéry'nin
ait olduğu her konum ve durumuyla bağlantı kurduğu yeryüzü kavramıyla bir
hesaplaşmasıdır adeta:
“Yeryüzü, bize bütün kitaplardan daha çok şey öğretir. Çünkü
o bize direnir. İnsan, engellerle karşılaştıkça kendini keşfeder. Ama kendine
ulaşması için bir araç gereklidir.”
Saint-Exupéry, bu araçların üzerinde ve içinde ilk
öncülerden biriydi. İnsanoğlunun teknikte aşırı ilerlemesinden korkanların amaç
ile aracı birbirine karıştırdığını söyleyen Saint-Exupéry, yalnızca dünya
nimetleri için savaş verenlerin, yaşanmaya değer hiçbir şey elde edemeyeceğine
inanıyordu. İnsanların Dünyası'nın yaratıcısına göre makine amaç değildi; uçak
bir amaç değildi, tıpkı saban gibi bir araçtı. 20. yüzyıl insanını yeni
oyuncaklarına hayran kalan ve ilerlemeye tutsak olmuş genç barbarlar olarak
niteleyen Saint-Exupéry, uçak yarışlarının da bu anlam içinde değerlendirdiğini
belirtirken yolların yüzyıllardır insanları nasıl yanılttığını şu cümlelerle
açıklıyordu:
“Uçak bir makinedir kuşkusuz ama aynı zamanda çok yetkin bir
çözümleme aracıdır. Bu araç bize dünyanın gerçek yüzünü buldurttu. Gerçekten de
yollar yüzyıllardır bizi yanılttı. Kendisine bağlı olanları görmek ve kendi
yönetimini beğenip beğenmediklerini öğrenmek isteyen bir kraliçeye benziyorduk.
Dalkavukları, onu aldatmak için yolunun üstüne birkaç güzel dekor koydular,
parayla figüran tutup orada dans ettirdiler. Bu yol gösterici ince kraliçe,
ülkesinin hiçbir yerini göremedi ve kırların ötesinde açlıktan ölen insanların
ona lanet ettiklerini öğrenemedi.”
Gece Uçuşu'nda Saint-Exupéry'nin yarattığı Bay Rivière,
disiplini ve ödev duygusunu sevgi de dahil olmak üzere her şeyin üzerinde tutan
bir karakterdir. Toprağın çok üzerinde, doğa kurallarını hiçe sayarak uçan
insanın kendi özgürlüklerini ödev duygusuna değiştiği, keyfiyeti sorumluluklara
bıraktığı bir alandan yazınsal alana kayan bir karakter havası taşır Gece
Uçuşu.
Saint-Exupéry'nin ikinci romanı olan Gece Uçuşu hakkında
André Gide şunları söylüyor: “Saint-Exupéry bunları görmüş geçirmiş bir insan
olarak anlatıyor. Sürekli bir ölüm tehlikesiyle burun buruna yaşamak, kitabına
benzeri olmayan sağlam bir tat kazandırıyor. Biz epeyce yetenekli kişilerce
yazılmış, ama gerçek serüven adamlarıyla gerçek savaşçıları gülümseten bir sürü
savaş ya da serüven romanı okuduk. Edebi değerine de hayran olduğum bu anlatı,
ayrıca bir belge niteliğinde ve hiç umulmadık biçimde bir araya gelen bu iki
nitelik, olağanüstü bir önem kazandırıyor Gece Uçuşu'na.”
Saint-Exupéry 1941 yılında New York'a yerleşti. Savaş Pilotu
adlı kitabı ilk olarak “Flight to Arras” adıyla İngilizce olarak orada
yayımlandı. Kitap ertesi yıl Fransa'da çıktı ve sonraki yıl da Alman işgal
kuvvetlerince yasaklandı.
1943'ün nisan ayında ilk başlarda bir çocuk kitabıymış gibi
görünen ama kesinlikle büyüklere de seslenen, hatta son kertede sadece büyükler
için yazıldığı anlaşılan Küçük Prens, kendine özgü desenleriyle yayımlandı. Saint-Exupéry
bu kitabı Léon Werth'e adarken, Küçük Prens'i bir yetişkine adadığı için
küçüklerden özür dilemeyi de ihmal etmiyordu. Fakat bunun için geçerli bir
nedeni vardı. Çünkü bu yetişkin onun yeryüzündeki en iyi dostuydu. Bir başka
nedeni ise şuydu bu adamanın: “Bu yetişkin kişi, çocuklar için yazılmış kitapları
bile anlayabilir. Üçüncü özrüm bu yetişkin kişinin aç ve susuz kaldığı
Fransa'da oturuyor olması. Avutulmaya çok gereksinim var onun. Eğer bu
sıraladığım özürler yeterli olmazsa bu kitabı, bu yetişkin kişinin kişinin
eskiden yaşadığı çocukluğa adıyorum. Bütün yetişkinler bir zamanlar çocuktu.
(ama içlerinden pek azı bunu anımsar) :u yüzden sunuş yazımı şöyle değiştiriyorum:
Bir zamanlar çocuk olan Léon Werth'e.”
1999 sonlarında Fransa'da yapılan bir ankette Küçük Prens
yüzyılın on kitabı arasına girmeyi başarmıştı başarmasına ama kitap kendi
dilinin yurdundan yayımlandığında ortada ne Küçük Prens vardı ne de Saint-Exupéry.
Küçük Prens kitabın bitmesiyle birlikte zaten yine dünya değiştirmiş, Saint-Exupéry
ise 1944 yılının temmuz ayında Güney Fransa üzerindeki bir keşif uçuşu
sırasında, tıpkı çölde altın sarısı saçlı dostunun yaptığı gibi, sessizce
ayışığında kayboldu ve geri dönmedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder