11 Ekim 2012 Perşembe

Öykülerimden birisi bir gün mutlaka Hollywood'da film olacak



Ben, ilk öyküsü Varlık dergisinde yayımlanan (1989) ve şanslı dergi kuşağında yetişen yazarlardanım. İlk yayım tarihi esas alındığında ise 23. yılı oluyor yazarlığımın, ki bu sayma işi artık daha eski kuşaklara özgü. Günümüzde yeni nesil kuşaklar artık okurlarına daha yakın olduklarından takipçileri, üyeleri ve yorumcularıyla "sayılıyorlar"...
Bu türdeki sayma işinin çöl olduğu zamanlarda 1997'de, günümüzün ruhuna yakın bir internet içerik ortamına girmiştim, çok iyi hatırlıyorum. İstanbul'daki ilk ikamet yılımdı ve o işi, çok sevdiğim bir yazar arkadaşım bana ayarlamıştı, sağolsun. Kadroya başvurudan itibaren iki sene sonra girdiğim Superonline şirketi, alan adından da anlaşılacağı gibi İngilizce olan adını dünyada önlerde yer alacak bir vizyonla, hem de Türkiye'den almıştı.
Şimdi, bir dakika, ben ne anlatıyordum, buraya nasıl geldik.
Bu hep başıma gelir. Çatallı bir anlatım tarzım vardır. Yazılı ya da sesli "konuşurken" çatalın ana dalından daha çok önemseyebileceğim bir canlı dalla karşılaşınca diplerde, ona takıldığımı hissederim. Böylelikle ana daldan kopunca konu ve bağlam da dağılır; hemen konuştuğum kişiden yardım isterim: "Ne anlatıyordum ben?" İşte o zaman da onun dinleme kapasitesini test etmiş olurum. Açık söyleyeyim bu testi çoğu dinleyicim (!) geçmiştir.
Şimdi de aynı şeyi yaşadım: Ne anlatıyordum ben?
Hemen yazının başlığına bakıp durumu düzeltiyorum. "Öykülerimden birisi bir gün mutlaka Hollywood'da film olacak."
Bu önerme yirmili yaşlarıma ait aslında. Yazarlık dünyası -ki 4-5 senedir edebiyat dünyası demiyorum, zira 40 yaşına kadar ustalarla arandaki blokaj mesafesinin adı edebiyattır, ustalar yakınlarında gençleri sevmezler ve onları uzak, ilgilerini yakın tutmak için bir edebiyat terimi yaratmışlardır ki bu terimde yazarlığın kimlik tarafı eksiktir, sadece yazmaya odaklı bir alan tarif edilir ve genellikle orada kaybolduğun için kimseye rakip olup korkutamazsın, ama aslolan yediden yetmişe kadar yarışmaktır elbette - ne diyordum, yazarlık dünyası o yıllarda isimlere dayalı olarak çok daha engebeli, sarp ve uçum uçum uçurumlardan oluşuyordu... Yeni yazarın önünde müthiş bir dekatlon yarışı var. Atletizmde olduğu gibi toplam on yarış da olsa, yarış çok, ama yaşça senden ileri olanın doğrudan senden iyi olduğu -sayıldığı değil, günümüzdeki gibi- bir stadyum vardı. Bir yarışma havası, şenlik, huzur ve heyecan yan yana... Atletizmin o birleştirici, kavrayıcı ve sağlık tarafı bütün yazarlara, okurlara sinmiş, hazmedilmiş ve kazanılmış ayaklarla kendi boylarıyla yürüyor herkes.
Yoksa bunlar 20'li yaşların o saf idealizminin büyüteci ya da 3D gözlüğü müydü...
20'li yaşlarda sen "dünyayı değiştireceğim" dersin, senden öndekilerse "önce yarışmalısın," derler... Ya da sen o anlamı çıkarırsın her söylenenden. Ne söyledikleri önemli değildir. Zaten dünyayı değiştirmek isteyen birisi öncelikle, kendi egosu dışında bütün diğer otoritelere karşı sağır olmak zorundadır. Ve elinde harita yerine reçete vardır. Birçok reçetenin içinden tek bir haritaya doğru yapılan o yolculukta belki de parkurun zorluğu, senin de güçlü, ama yeni olman böyle algılamanı sağlıyordur.
İtiraf ediyorum ki bunların hiçbirini o günlerde düşünmedim bile. Sadece öyküler yazdım. Yüzlerce öykü. Kafamın içine edepli birisi girmiş ve beynimi tutsak etmişti. Ondan kurtulamayacağımı anladığımda ona uyarak kurtulma planları yapmak için kandırdım onu öykülerle. Her öykü yazışımda daha da susuyor ve uyuyordu. Uyandığında ise daha çok acıkmış bir halde etime saldırıyordu, ben de kolu bacağı kaptırmamak için anlatmaya başlıyordum. Düz, sıradan hikayeleri pek sevmiyordu, bense şaşırtmayı çok seviyordum. Bunun hep böyle devam edeceğine inanmaya başladığım bir zaman geldi ve çok korkmaya başladım. Ben yavaş yavaş o olmaya başlamıştım. O ise anlattıklarımla maddeleşip ben olmaya başlamıştı.
İşte Anahtar Deliği, yani 2000'li yıllarda yazdığım ve öyküler buzdağımın görünen kısmı sayabileceğim ilk öykü kitabım, onun ben olduğu ve uyutulduğu dönemlerde yazıldı. Ama ben kimim hala bilmiyorum...


Devamı var: HOLLYWOOD'DAN GELEN İLK TEKLİF (yakında)

5 yorum:

  1. Benim gibi yazmaya yeni başlayan biri ile sizin gibi bir gerçek bir yazarın aynı platformda yazabiliyor olması sanal alemin iyi yönlerinden bir sanıyorum. Sinemayı severim,bir gün sizin öykülerinizden uyarlanmış bir Holywood filmi izlemek beni bile gururlandırır sanıyorum:)

    YanıtlaSil
  2. Çok naziksiniz... Sanırım, yeni başladığım Obtüratör üçlemesini Hollywood'da yapımcı olarak sinemaya aktaracağım... :) İlk bilet sizin...

    http://www.theobturator.com

    YanıtlaSil
  3. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  4. Yazmak ve öykülerde farklı kişiler olarak, lakin özünde yine kendi olabilmenin ayrıcalığını yaşamak büyük ve büyülü olsa gerek. Birden fazla dünyada aynı anda ikamet edip, bu dünyaları kelam kelam kaleme alıp farklı insanları da içine çekebilme yeteneğini gerçekten hayret ve hayranlıkla izliyorum çoğu kez..
    Henüz hiç bir romanınızı doğrudan okuma fırsatım olmadı ama, en kısa zamanda bu eksiği gidereceğim.
    Her halükarda kitaplarınızdan birine kapak fotoğrafı sunmuş olabilmenin gururunu ve mutluluğunu yaşıyorum. Blogunuzu daha yeni fark etmiş olmama üzülsem de..

    Sevgiyle kalın.

    Eda Tanses

    YanıtlaSil
  5. romanım okundu mu acaba merak ettim eda hanım :)))))

    YanıtlaSil