Oğlu ile amcasının kumsalda kumdan kale yapmalarını
gülümseyerek izlerken aklına iki kumdan tümsek geldi.
Çıplak çocuk ayaklarıyla inşa edilmiş, yaklaşık iki çocuk boyunda bir kalenin
arada sık sık bozulacağı düşünülerek özensizce yapılmış bir arsa futbolu
kalesiydi bu.
O bölge geçmişte genellikle bataklıktı. Deniz zamanla çekilince toprak hazırlıksız yakalanmış ve kendini tamamen kumlara teslim etmişti.
Ama bu arsa efsunlanmış gibiydi. Etrafında yıllar yılı gelişen onca inşaat ve turizm hareketine rağmen arsaya pek dokunulmamıştı. Ya devlete ait bir kamu arsası ya da varislerinin bile uğramadığı pek önemsenmeyen bir özel taşınmaz mülktü burası. Etrafı, ne bitişikteki Mocamp gibi telörgüyle çevrilmiş ne de karşı kalenin hemen arkasındaki pansiyon bahçesi duvarı gibi hürmetsizce yükseltilmemişti. Şurası kesindi ki belki de bu sayfiye kasabasının son futbol arsalarından birisi olmaya namzetti burası.
Ayakları çıplak olan çocuk iki kumdan direğin tam ortasına gelip hem kale genişliğini hem de direklerin yirmi santimi bile geçmeyen ama havaya doğru hayali olarak çekilmiş çizgilere yol açan kumul cüsselerini kontrol etti. Ne kramponu, spor ayakkabısı ne de eldivenleri vardı. Bu yaz sıcağında akşamın alacakaranlığına doğru havanın biraz serinlemesi ve meltemin bile esmesi onda bir kaleci kazağı kadar etki yaratacağı kesindi.
O bölge geçmişte genellikle bataklıktı. Deniz zamanla çekilince toprak hazırlıksız yakalanmış ve kendini tamamen kumlara teslim etmişti.
Ama bu arsa efsunlanmış gibiydi. Etrafında yıllar yılı gelişen onca inşaat ve turizm hareketine rağmen arsaya pek dokunulmamıştı. Ya devlete ait bir kamu arsası ya da varislerinin bile uğramadığı pek önemsenmeyen bir özel taşınmaz mülktü burası. Etrafı, ne bitişikteki Mocamp gibi telörgüyle çevrilmiş ne de karşı kalenin hemen arkasındaki pansiyon bahçesi duvarı gibi hürmetsizce yükseltilmemişti. Şurası kesindi ki belki de bu sayfiye kasabasının son futbol arsalarından birisi olmaya namzetti burası.
Ayakları çıplak olan çocuk iki kumdan direğin tam ortasına gelip hem kale genişliğini hem de direklerin yirmi santimi bile geçmeyen ama havaya doğru hayali olarak çekilmiş çizgilere yol açan kumul cüsselerini kontrol etti. Ne kramponu, spor ayakkabısı ne de eldivenleri vardı. Bu yaz sıcağında akşamın alacakaranlığına doğru havanın biraz serinlemesi ve meltemin bile esmesi onda bir kaleci kazağı kadar etki yaratacağı kesindi.
Derken beklediği oldu. Güneşin o akşam üzeri sanki daha
erken batacak gibi acelesi vardı ve akşam meltemi de bunu onaylamak için esmeye
başlamıştı.
Kumdan kalenin tam ortasındaki çocuk büyük ve gerçek bir
kale hayal etti. Bir gün bu arsa sahaları yerini tribünlü çim sahalara -toprak
bile olurdu- bırakacaktı. Futbolu çok seviyordu. Futbol olmasa arkadaşlarını
bile göremeyecekti neredeyse; belki de hiç arkadaşı olmayacaktı. Özellikle
yazları okul arkadaşları hepsi bir yerlere gider ortalıkta görünmezlerdi. Ama
futbolun coşkusuyla tatil günlerinde vücutları ve ruhları kıpırtıyla kıvranan
çocuklar nerden geldiği belli olmayan sevecen bir tanıdıklıkla, bütün
çocukların gözlerinde aynı ışıltılara, yüzlerinde gülümsemelere yol açardı. Top
kimindi, nereden gelirdi bilinmez. Top oynamak isteği olunca o mutlaka ortaya
çıkardı. Ya aralarında para toplarlar ve bir bakkalın kapısını çalarlardı ya da
okuldan bir arkadaşın yazlık bahçesinde unutulmuş bir meşin yuvarlağa eller
tutkuyla uzanırdı.
Hayalindeki kalede yan ve üst direkler camdandı. En gözüpek
şekilde direklere doğru gelen toplara uzanabilir, pamuk yumuşaklığındaki bu
şeffaf kale bedenlerine kardeşçe dokunabilirdi. Hayal de olsa direkler ona
cesaret vermenin dışında haksız durumlar yaratmaksızın kendi işlerini düzgünce
yaparlardı. Çünkü onun direkleriydi onlar; onun dürüstlük ve hak anlayışının,
doğruluk sevgisinin direkleri.
Gözü nedense sahanın içine kaydı. Havanın kararmaya
başladığını fark etti. Çok parlak olmasa da birazdan yol lambaları
kendiliğinden yanacaktı.
O gün havanın çok sıcak olacağını biliyorlardı ve gece maçına karar kılmışlardı
arkadaşlarıyla; ama nedense çocuk bunu unutmuş gibi kendini daha erken kum
sahaya gelmeye ikna etmişti. Vakti vardı, üstelik yapacak başka hiçbir şeyi de
yoktu.
Biraz daha soğuyan kale zeminindeki kum tabakası ayak
parmaklarına daha serin geliyordu şimdi.
Kumu kazmaya başladı farkına varmadan. Kazdıkça serin ve
nemli tabakaya ulaştı. Sonra elleriyle kale duvarları yapmaya başladı.
Az ileriden oğlunun sesi geliyordu:
-Baba, babacım. Bizim kalemiz bitti. Hadi seninle de bir
kale yapalım...
Çocukluk ayrı bir dünya... Çok güzel bir anlatım. Duygulandım.
YanıtlaSil