Anadolu'yu karış karış gezen çilekeş ve bir o kadar da tutkulu turneci tiyatrolar vardır. Şehirler, kasabalar beldeler değişir onlar için ve değişmeyen tek şey ise o sezon başarıyla, büyük özverilerle "oynadıkları oyun"dur.
Her türlü gerici karanlığa, engellemelere rağmen tiyatro böylelikle halkın kültürel sağlığında güzel ve etkili bir onarıcı, sağaltıcı olarak yer etmiştir.
Yaşasın Tiyatro! Ve bağışla bizi Tiyatro, Tiyatrocu. Belki o çok kızdığın "oyun", "tiyatro" mecazlarından yararlanıyoruz yine. Sahne sanatları terimleri üzerinden halkımız ve yetkililer çok daha doğrudan anladıkları için bizi bağışlayın tüm sahne sanatları paydaşları.
Asıl konumuza şimdi gelmek istiyoruz; ne var ki bazı engelleyici terimler, sözler dolaşıyor beynimizde. İlk önce onları açıklasak, açıklığa kavuştursak çok daha iyi olmaz mı?
İlki: Ülkemizde kültür ve kitap adına işlenen büyük kültür kusurları, kabahat ve suçları var şiddet sırasıyla.
Sonra: Bu suçlar ve kabahatler, kültür "kurumları" ve kurumsallaşmış yani şöhretin -paranın da- dibine vurmuş, doymaz kişilikler eliyle işleniyor.
Sonuç: Bu kişisel/kurumsal kusur, kabahat ve suçların yerel ve ulusal, özel ve kamusal işbirlikçileri var. Çoğunlukla cehaletten, oldukça görmezlikten, bazen de umursamazlıktan bu cürüm şölenine doğrudan ve dolaylı katılım yarışı içindeler hepsi de. Motivasyonları farklı farklı olsa da akıl tutulmaları, şuur kayıpları ve şehvetengiz yanılma, sapma coşkuları gerçekten çok endişe verici.
Bu mecrada daha önce yazmıştık. (*)
Daha da yazacağız.
Kitap çok önemli. Hatta tek önem arz eden yol arkadaşımız hayatta. Belki de Aquinolu Tommaso'nun "Tek kitaplı adamdan kork." dediğinden beri. Kitap ülkemizde gazete eklerine ya da özel/kamu yönetimlerinin insafına bırakılmayacak derecede kritik, stratejik bir kültür sorunu. Kitap, her şeyden önce bir mal değil. Bir kültür denizfeneri. Bir rehber. Bir arkadaş. Yalnızlık yoldaşı. Ve yazar da en büyük empati kurbanımız. Okuduğumuz her şeyde birini diğerine vurduğumuz, yargıladığımız, eleştirdiğimiz ve sınırsız sonsuzca yararlandığımız başka bir soyut düzenek var mı hayatımızda?
Sürekli yalan ve abartı yankıları fışkırtan ekranlar mı? Artık neye ve kime hizmet ettiklerini bilemediğimiz medyalar mı? İçinde haber, içerik ve yazılardan başka her şeye rastladığımız gazete, dergi ve internet yayınları mı ? Hangilerini seveceğiz ve güveneceğiz artık?
Hiç unutmamalıyız:
Bir sorun, eğer üzerine bir kitap ya da kitaplar yazılmadıysa henüz tartışılmaya açık değildir. Her türlü yargısız ve vicdansız infazlar ancak böyle önlenebilir.
Bir konu, eğer hakkında kitap düzeyinde bilgi, yorum ve analizler çıkmadıysa henüz söylentiden ibarettir. Aklınıza her gelen konuda, hakkında tezli-antitezli kitaplar okumadan hüküm veremez, görüş bildiremezsiniz.
Düşünce ve duygu dünyamızdan bu iki örneğe benzer daha yüzlerce örnek verebiliriz kitabın ayrıcalıkları adına. Bu örneklerin sonuncusu ise hiç kuşkusuz aşağıdaki cümle olmalıdır:
Bir insan, eğer değerlerini, eğitim ve öğrenimlerinin ötesine çıkarak kitaplar aracılığıyla ölçüp tartmadıysa o henüz insan değil bir canlı oluşumdur.
İlk örneklerden kısa bir kuple deneyelim:
Diploma vb belgeler, meslek vs konumlar, okul vd kurumlar kitapla gerçekleşecek kültür için bir giriş bile değildir.
"Peki o zaman sosyokültürelekonomik (SKE) tüm normların dışında hangi kitapları okumalıyız, okuyacağız" benzeri soruların en az birkaç yüz kitap okuduktan sonra anlamsızlaşacağı zaten görülecektir.
Buradan yatay bir radikal geçişle metropoller dışına biraz çıkalım.
Taşra.
Neydi taşralar. Uzaktı ve gitmesek de hep bizimdi hani. Kolay lokma; bilincin, bilginin, deneyimin sıradan ve vasat hali. Gerçekten de öyle mi? Akıl ve duruşları karşılaştırıldığında taşra ile metropol birbirlerinden ayrı ve farklı hatta merkez ve çevre olarak görünürler ki aralarındaki neden-sonuç ilişkisini düşünmek bile gerçekte ikisinin de iyi-kötü polisçi olduklarını gözler önüne serer.
Metropol yani büyükşehirler taşraların yetenekli, mahir ve "akıllı" seçilmiş kişilerinden oluşur. Bir de maceracı ve romantik olduklarından ötürü büyükşehre itilenler ve sürgün edilenler vardır ki maceralardan başarı, romantizmlerinden ise ideal ortaya çıkarmak gibi bir gizli sürgün halini içten içe yaşatarak kendi periferilerinden seçilmiş akıllıların bir nevi av alanlarını doldurmaktan öte gidemezler genellikle.
Metropolden ilk önce romantik sürgünler memlekete dönerler, yalnız başınalarsa. Onların avcılarıysa, yani "beslenme" piramidinin en tepesindekiler çoktan memlekete daha önceleri gelip giderek orada iş, çevre ve imkan tutmuşlardır; yani iki yönlü sürgün için her iki yerde de bir temize çekilme ve arınma kalmamıştır.
Gerçekte her iki tipiklik de sürgün edilmiştir: Tek farkları bunu örtme becerilerinin yansıdığı kişilikleridir. İşte taşraya metropol başarısı sonrası gelip gidenlerle, memleketine sürgün edilmiş romantizmlerinin esiri olarak dönenlerin yolları çok şekilde, eski akran ve arkadaş, kuşaktaş olmasalar da sık sık kesişir, çıkarlar çatışır ve çoğunlukla memleketine asla temelli dönmeyen, orasının nostaljik coğrafyasını tamamen terk etmiş kişilikler büyükşehirde olduğu gibi dar alanda da sefil romantikleri avlamaya, onlardan zaman ve zemin çalmaya devam ederler. İşte bu av kesişmelerinin sahnesine rahatlıkla Küçük Yerlerdeki SKE Temaşaların Büyük Tiyatrosu deniliyor. Bu yazı dizimizin de temel meselesi budur.
Elbette ki avcı ya da av olarak doğarız biz insanlar. Nerede olduğu önemli değildir. Av her yerdedir. Gerçekler de hiç değişmez.
(sonraki bölüm: 2. Büyük Fuarların Küçük Tiyatrosu / çok yakında)
* Kitabın Gezi'si ya da 8. Kadıköy Kitap Günleri
Yazın ve genel olarak sanat dünyasının gerçekliğini, aslında günümüz sanallığınının zavallı izdüşümünü ve çaresizliğini açıkça dile getirdiğiniz için teşekkür ederim, Halil Gökhan.
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Ne diyelim, Arkası Yarın... :-) Bu konu hiç biteceğe benzemiyor.
SilOkumak ve yazmak "moda" olalıberi birşeyler ters gidiyor, onu biliyorum sadece.
YanıtlaSilOkumak Uzun Hayat Kısa... :-)
SilÇok değerli ve derinlikli bir yazı. Daha çok insanın okuması için nasıl paylaşabilirim? Teşekkür ederim iç ferahlatan bir ses verdiği için bu yazının sahibi Halil Gökhan'a...
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim. Sanırım sosyal medyalarda paylaşılabilir daha etkin olabilmesi için.
Silhttps://www.instagram.com/p/Ckq9P8RLVpC/
https://www.facebook.com/halilgokhany/posts/pfbid02cisUGBGuMAdZcu29ZzwxfJQ9QDTn1MJU8ppPjRYFVM25RWVtVX228JhRLRqK8rotl
https://twitter.com/halilgokhan/status/1589699392684306434