AD
Bu adın gizli tutulması gerekir.
Bir korkunun adı bu. Bir geri çekilmenin, bir suskunluğun ve birçok söylenin. Korkuyu anlatırken bir yay boşalıyor ve tutsaklığın adı anılıyor. Çok söylemişizdir bunu. Bir o kadar da susmuşuzdur, dilimizin altında tuttuklarımızı söyleyecekken.
Her şey bir son ve ondan sonra gelecek bir başlangıç içindi.
Çünkü yeryüzünde hep aynı kapsamda dönüyordu bu.
Her şeyin temelinde bir kabuk bağlatmak ve bir gerekçe bulmak yatıyordu. Unutmadan bunun da bir gerekçesi olduğunu söylemeliyim. HER ŞEYİ BİR GÖLGEYLE TAMAMLAMAK ZORUNLULUĞU adı altındaki gerekçe bu işte.
Önceki yazdıklarıma anlaşılmaz ama güzel, diyorsun.
Güzel, beni zorluyor. Beğenin anlamana yardımcı olacak.
Her şeyi anladığında beni eski yerimde bulamayacaksın.
Belki hiç bulamayacaksın. Hiçbir yerde.
Anlaşılmamakta yatıyor olabilirim. Anlaşılmaz olduğum sürece sana ulaşıyor ve sürüyor olabilirim.
G.
A D I M
İnan, yaptıklarımız, soğukluğumuz ya da sıcaklığımız, gerçek ve doğrular, görüntülerimiz, yapaylıklarımız, zorlanmalarımız, doğumlarımız, açılar, ölümler, kırışıklar, üzüntüler ve yine acı.. hiç önemli değil. Tüm bunların inan, hiç bir önemi yok. Yokoluşa bir adım kala da olsa, son yudumları da olsa doğrular, yaşama ilişkin hesapların döküleceği o belirsiz son gün saplantılarının, son ya da sondan bir önceki kuşağın başını çekiyor da olsak, gerçekleştirmemiş ve üstelik hiç de yaklaştırmaya çabalamamış olsak yüzümüzü evrensel görevlerimizin yanına, üstelik hep ceza çekmiş ama hiç suç işlememiş olsak, yargıları birbirine dolaştırmış, hep kavramların yağıyla kavrulmuş, unufak beklentilere bile sığınmamış, yalnız bugün ve bir sonraki bugün için yaşamış da olsak hiç önemli değil, inan.
G.
B U G Ü N
Dokunulmadığı sürece zamanca ilintisiz yaşayan küçük kaypaklıklarla derialtının işlenmesine ses çıkarmayan, yarın ve sonrasını beyninin zarsız, sonunda bir gün öncesinin buğusunu saatlerden silip kazıyarak yeniden çıkaran bugün’le tanıştım. Bu anın altı çizilmeli mi? Oysa sorulara gereksinimi olmayan biri -bu bir zaman belirteci bile olsa- varlığı ve çeperinde yoğunlaşan geçiciliğiyle aşınmaya dayanabilir ve alt çizgilere bir daha asla gereksinim duymazdı.
G.
C A N Ç E K İ Ş M E
Şimdi geri çekilme zamanı. Bir saatin kıvraklığı kadar bile yakın değilken bir kıyıya, buradayım, diyebildim. Bu kazanç mı sence… geri çekilmelerde ortaya konan bir oyunsa, kalıcılığı nereye kadar deneyebilir, ılımlı ölçültlerde ? Oyun, içtenliği inkar etmez mi; gerçek yaşama öykünmek yalancılık değil mi? Yaşamak, yaşamak derken ikinci özneyi hep atlıyoruz. Suçlarken de hep ilk çoğul öznede takılıp kalıyoruz.. Duraksamalarımız yaşamın tutukluğu karşısında sözü açılmamış gerçek başarılar mı yoksa? Nereden biliyoruz içimizdeki kıpırdanan ruh taneciklerinin bizim olduğunu? Yakalayabildik mi ; koştuk mu peşindem; tutukevi mi olduk bu tanelere, yalnızca… Sonuncusu gerçek paydalarda tartışmasız doğru biliyorum. Bu taneciklerin çevremi sardıklarını gördüm, yanıldıklarını, yanlış gövdede, ısrarlı olduklarını işittim ama niye izin verdim girmelerine? Kapıyı gösteremezdim. Kapı yoktu onlar için. İçeriden dışarıya açılan bir kapı yoktu en azından. Dış kapılarsa hep kilitliydi.
Hep kapalı. Hep yoklardı. Hep yoklar. Varolan, dışlanan, sorulmayan bendim. Sonraları karşılaştım ilk özneyle. Sonraları sevdim. Bırakandım.
Ölümlü olduğum doğru. Daha fazla ileri gitmeyeceğimi biliyorum.
Yelkenler çürük bir bezden yapılmıştı, biliyordum.
Ve hiç bir yolculuktan geri dönmedim, biliyorsun.
G.
Ç A Ğ R I
Sesinin değişmediği, beklentilerle kavrulan bir eşiğe döndügü tınıyı bekliyorum.
Hiç beklememiş olmanın yalancı gururu bu. Bir ağaç; yıldızların sönüklüğünü algılamış; hiç doymamış bir ıslaklık.
Üstüme çevrilen okların, burgaçların farkındayım. Endişesizliğim burada noktalandı ilk kez.
İlk kez, buluşmanın yansımalarından bu noktada sıyrıldım.
Çağrıyı işittim.
İlk kez yanılan benmişim gibi. Sonra bir gemi, dedim. Yalnız bir gemi yeter. Varsıllığa. Gökküre. Eşilmemiş bir kum. Üstünde yitik denizciler ve taşlar.
Sonunda bu ses de eskidi.
Sensizliğe döndüm.
Yokluğa gerisin geri.
G.
1989-1990
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder