savaş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
savaş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Kasım 2021 Perşembe

Ekonomi Kaça Ayrılır?


richness ile ilgili görsel sonucu

Yoksulların kaleleri olmaz, onların küçük evleri vardır, çünkü annelerini hatırlarlar, büyükannelerini ya da onları büyüten bir teyzeyi. Kalenin surları vardır, hafızası yoktur.

JOHN BERGER

Ekonomi hocamız yılın ilk dersine şöyle başlamıştı:

“Öğrencilerim, birazdan size on dakika içinde ilk iktisat dersini vereceğim. Bu on dakika yeterli olacak. Geri kalan zamanda yani bütün bir yıl boyunca zenginlerin yazdırdığı müfredatı okuyacağız.”

“Arkadaşlarım. İktisat üçe ayrılır: Ticaret, siyaset, savaş. Bir milyon dolara kadar para kazanmak isteyenler ticaret, bir milyar dolara kadar para kazanmak isteyenler siyaset, daha çok kazanmak isteyenlerse savaş yaparlar.”

Sınıftaki sessizlik yıl sonuna kadar sürmüştü. Diyebilirim ki ders yapıldığı halde, bütün dersler içinde o yıl en sessiz geçen iktisat dersimiz oldu.

***

İlk sömestrenin sonlarına doğru, gıpta ile baktığımız ve hep başka bir anekdot, bir kıssadan hisse beklediğimiz hocamızdan büyük bir cesaret örneği olarak bize iktisat hakkında müfredat dışı bir şeyler daha anlatmasını istedik.

“Para cinayet gibidir öğrencilerim,” diyerek söze başladığında çalan teneffüs sesini duymadık bile. “Para dünyanın herhangi bir noktasında toplandığında ortada artık üç sorun vardır: Bir, paylaşım; yani Suç. İki, faiz; yani katil. Üç, borç; yani maktul. Bu üç soruna neden olan paranın kendisi asla işe bulaşmaz. Gerçek suç ve katil odur. Dünya üzerindeki her türlü sermaye ve cinayette asıl katil bu cinayetten en çok çıkarı olan, yani en çok parası olandır.”

***

Yaz gelmişti artık. Yılı bitirmenin ve tatilin yakınlaşmasının verdiği neşeyle kâğıt uçak uçurmak dışında her türlü zıpırlık içindeyken hocamızın dönem başlarını beklemeden emekli olduğunu öğrendik. Doğrusu çok üzülmüştük. Hocamızın okuldan ayrılmadan son bir kez veda konuşması yapacağını tahmin ediyorduk.

Çok geçmeden beklediğimiz veda gerçekleşti. Yerini bir başkasına devrettikten sonra okuldan ayrıldığı gün yarım dersliğine de olsa bizlerle konuşmak için derse girmesi bizi çok mutlu etmişti. Bu sürenin yarısı sessizlikle geçiyordu neredeyse. O ünlü hisse’lerinden anlatmasını beklerken tek tek hepimizi tahtaya kaldırıp gelecekte neler yapacağımızı soruyordu. Fakat kaçınılmaz son konuşma da yaklaşıyordu. Bu konuşma için daha az vakit ayırmak ve bir an önce gitmek istercesine tahtaya kaldırdığı öğrencileri lafa tutuyor, sözü uzattıkça uzatıyordu.

Veda konuşmasının içinde akademi hayatının en vurucu anekdotunun saklı olduğundan adımız gibi emindik ve heyecanla bu anı bekliyorduk. Tam bu sırada kapı çaldı ve içeri giren bir başka hoca, hocamızı tebrik etmek için geldiğini söylerken ağzı kulaklarına vararak “A Holding finans danışmanlığı olan yeni görevinde” başarılar dilemeyi de eklemeyi unutmadı.

6 Nisan 2021 Salı

İlahlı Kuvvetler 1 - Silahlı Kuvvetler 0



İlahlı Kuvvetler 1 - Silahlı Kuvvetler 0

"Harp Sanatı, yerinde, koşullara uygun karar verme 
durumunda hepsi birbirine bağlı irdelenmesi gereken beş ana faktör 
tarafından yönetilir: Bunlar; Moral Kanunu, Kainat, Dünya, 
Komutanlık, Metod ve Disiplindir. Bu beş faktör 
her generale aşina olmalıdır. Onları bilen 
zafere ulaşır. Onları bilen yenilmez." 

SUN TZU, Savaş Sanatı

Moral

Kimsenin hala anlayamadığı ünlü savaş strateji Sun Tzu'nun Savaş Sanatı adlı kitabında ... "Savaşların tümünde savaşarak zaptetmek en üstün başarı değildir. Üstün başarı düşmanın direncini savaşmadan kırmaktır," diye yazar. Belki de günümüzün psikolojik harp teorileri ve uygulamaları bu sözden çıkmıştır, hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Sun Tzu eğer savaşmadan savaşmaya inanıyorsa o kitabı neden yazdı ve binlerce yıldır neden hepimizi oyaladı durdu. MÖ 500 yılında, Çin'de savaşan beylikler zamanında kaleme alınan bu stratejiler günümüzde çok içselleştirilmiş olsa ve belki de kirli barışların kökeni de sayılsa hiç kuşkusuz bir mizah ya da mecaz eseri değildi. Peki neydi o zaman? Askeri başarılarını pek bilemediğimiz, ama yazdıkları kadarıyla yaşasaydı anti-militarist sayabileceğimiz General Sun Tzu, yoksa zaman içinde uydurulmuş bir karakter mi? Kehanetler yerine teorileri seven bir Nostradamus mu?

Konumuzu elbette tamamıyla Sun Tzu değil. O, bu dünyada yaşayan insanların birbirlerine zarar vermesini giderek daha aza indirmek için çekilen 2500 yıllık bir uykusuzluk. Çekenler bilir, uykusuzluk ne bir uyku halidir ne de uyanıklık. Savaş da bir uykusuzluktur. Sun Tzu'nun savunduğu "savaşmadan savaşmak" stratejisi ise rahat uykular için ileri sürülen bir başka strateji olamaz mı? Gerçek savaş nedir o zaman?

Savaş Sanatı, tarihinde hiçbir zaman yasaklanmadı. Savaş da hiç yasaklanmadı. İki ordu arasındaki savaş öncesi silahsızlanmalar ve karşılıklı ateşkesler bu kapsama giremez, zira bir şeyin adını onu unutmak yerine durmadan söylemek onun bir gerilim olduğunu kabul etmektir. Tekerleğin, yazının ve ateşin icadından bu yana kurulan yüzlerce imparatorluk, binlerce ordu ve onbinlerce savaş tek bir şeyi sürekli tekrarlamaktan öteye gidemedi: "Savaş bir cinayettir."

Meşru ile gayrımeşru olan arasına dünya savaş tarihini sığdırmamız da mümkün görünüyor. Cinayetin ve katliamların yasası olabilir mi? Yasalar bazen öldürmeyi meşru kılabilir mi? Ve neden hala 20. yüzyılı geride bıraktığımıza göre vargücümüzle "Oyun bitti!" diye haykıramıyoruz ve her şeyin üzerine bir set çekemiyoruz. İnsan hakları ve demokrasi bildirgelerini hatırlıyoruz ama onların ilanların ardından her şeyin birden daha kötüye gittiğini hemen unutuyoruz. Savaş, şurası kesin ki, iki tarafında da hafıza kaybının (amnezi) ve ötanazilerin bulunduğu kanlı bir ırmaktır.

devam ediyor (İlahlı Kuvvetler 1 Silahlı Kuvvetler 1)









23 Temmuz 2020 Perşembe

Dünyanın Bütün Sonları


Dünyamız kaç kere son bulacak?

Din, fizik, jeoloji ve kozmoloji açısından bakacak olursak birçok kere. 

MÖ 2800'den Yıl 5.000.000.000'a kadar uzanan bu son cetvelinde ise Nostradamus'tan bütün kutsal kitaplara kadar giden bir kehanet silsilesi var.

Evren'i de yer aldığı bu toplama bilimkurguya  da ekleyecek olursak en basit söylemle dünyada herkesin birbirini panikletme yarışında olduğu, tarihin en kadim zamanlarından beri aşikar.

Keşif ve merak duygularının yoketme/yokolma güdülerine dönüşmesi sadece dünyada keşif ve merak edecek bir şey kalmaması ile mi ilgili?

Evren'in de keşfi öyle birkaç yüzyılda tamamlanacak gibi görünmüyor. 

Belki bu süreyi Evren'i ziyaret edecek araçsal devrimleri gerçekleştirmekle geçirsek daha iyi olacak gibi görünüyor.

Astrolojinin derin uykusu astrofiziğin bodoslama çarpıştığı kozmik duvarlara karışıyor; öte yandan mikro kapsamda Evren'in ilk oluşumunu taklit ederek anti-maddeyi yakalamaya uğraşıyoruz. Neden?

İlk yaratıldığımız andan gideceğimiz son ana kadar bir çizgi çekip kozmik varoluşumuza bütün merakları giderdiğimiz mutlak bir anlam yükleyip rahat etmek mi amaç?

Hiç sanmıyorum. Ya da amacımız büyük evrensel kafa karışıklığımızı unutmaya çalışmak mı başımızı bir başlangıcımıza bir sonumuza çevirip durarak?

Nereden gelip nereye gittiğimizin henüz tamamlanmamış hikayesini şurası kesin ki hemen okumak, bilmek, anlamlandırmak ve mümkün olursa unutmak istiyoruz. 

Her şey insanoğlunun ego ve narsisizmine çok ters gelecek derecede çok büyük, uzak ve anlamsız bu evrende.

7 Temmuz 2019 Pazar

İlahlı Kuvvetler 1 Silahlı Kuvvetler 1


Okura not:  Birazdan okumaya devam edeceğiniz İlahlı/Silahlı Kuvvetler yazı (dizisi) Ocak 2012'de kaleme alınmaya başladı. Çinli general Sun Tzu'nun yaklaşık 2500 sene önce yazdığı sanılan Savaş Sanatı adlı strateji kitabının verdiği ilham ve referanslarla; savaş ve insan hayatı üzerine yazarının kaleme aldığı bir deneme dizisi olacaktı bu yazı. Ne var ki ilk yazının kaleme alındığı tarih, yazarının geçmişi sebebiyle açıklamakta ve ifadede zorlandığı bir döneme isabet ettiğinden yazar bu deneme dizisine kişisel nedenlerden devam edememişti. 15 Temmuz 2016 günü sonrası bu yazı bu kez cidden bütün ruhuyla ete kemiğe bürün ve gelecek nesil okurlara da kalabilecek bir yazı olması dileğiyle yeniden gözden geçirilerek yazılmasına devam edilmesi düşünüldü. Bu açıdan okumadan önce yazının ilk kısmını  okumanız önerilir.) 26 Temmuz 2016

Kâinat

Sun Tzu'nun generallere önerdiği ve "Harp Sanatı'nın, yerinde, koşullara uygun karar verme durumunda hepsi birbirine bağlı irdelenmesi gereken" beş faktöründen ikincisidir Kâinat. Diğer dillere çevirilerde space yani boşluk, uzay ve askeri terimlerce karşılanması gerekirse alan ve saha olarak karşılanmalıdır.
 
Sun Tzu, Savaş Sanatı'nda genellikle yüzbinlik ordulardan örnek verir. Toplamı 14 bölümden oluşan bu strateji kitabında her bölümde, kuşkusuz dünya askeri tarihini oluşturan harp strateji ve taktiklerini etkileyen değişik sayılarda bol maddeli listelere yer verilmiştir. Bu yazıya konu olan sembolik beş madde, Tzu'nun askeri bilgeliğinin ortaya çıkıp kaybolduğu en açık örnektir. Bunun dışında general Sun Tzu, savaşı sıradan bir işmiş gibi açıklar ve anlatır durur. Kuşkusuz iki asır önce çevirilerek batı dillerinde ortaya çıkan bu eserin günümüze kadar nasıl geldiği büyük soru işaretleriyle doludur. Kadim metinlerin zaman içinde birçok isimsiz yazar, okur ve yayıncı tarafından yorumlanarak değiştirildiği hatta "geliştirildiği" gün gibi açıkken Savaş Sanatı metnine anonim olarak bakmak da mümkündür. Yine de Sun Tzu adının günümüze kadar gelmesinde, onun Çinli bir general olması kadar üç bin yıl kadar uzak bir geçmişten gelerek neredeyse birçok çağdaş iletişim ve işletme bilimlerine günümüzde uyarlanan bir h seda olmuş olması da bu haklı şöhretin en önemli yanıdır bizce.

Sun Tzu'nu savaşı sıradan bir iş gibi yazmasında bir kötülük ve sakınca yok. Kendi döneminde sanırız önemli de bir işti savaş. Hatta varoluştu. Çin'in bugünkü nüfus yoğunluğunu birkaç bin yıl geriye götürecek olursak dört büyük krallığın uzun süren savaşları sonucu bir tek Çin imparatorluğu altında toplanmasıyla oluşan Çin belki de en yaşlı ve kadim devletlerden birisidir günümüzde. Bugüne ne Roma kaldı ne Konstantinopolis ve ne de Kudüs... Son iki asırdır milli adlarla kurulup parçalanıyor ülkeler. Bu rüzgâr kesin olarak sonlanmasa da halihazırda dünya haritası tarih içinde kaybolan ve günümüzde yaşayan binlerce dilin karşısında 200 kadar devleti barındırıyor. Eğer dil-kültür ve ulus-devlet bağlantısını ciddi olarak düşünürsek, ortada en azından yaklaşık bir uyum olmalı her şeyden önce.

Peki bunca dile ve kültüre rağmen, onların sayılarına oranla kat ve kat düşük ülke haritalarına indirgeyen temel etkenler nelerdi? Savaşı sanırız bunların başına yazabiliriz. Savaş, insani olan ne varsa onun aksine çalışan bir eylem kültürü her şeyden önce. Ve temelinde güç, iktidar, çıkar hırslarının yattığı bu eylem meşrulaştırıldığı ölçüde acımasızlığa ve vahşete evrildi hep. Şiddeti, dehşeti arttıkça giderek savaş daha da meşrulaştırıldı. Yasa, izin, hak ve adalet gerekçeleriyle; eylemin infazına kadar bunu durdurmamak hatta hiç yapmamak seçenekleri de dahil her türlü uzlaşma ve barış olasılıklarının yeterince tüketilmediği bir sürecin sonunda birilerini sistemli, planlı olarak öldürmek aslında ne kadar adil, doğru ve ahlaki? Dünya haritasının dil ve kültür kalemlerini ele geçiren silahların zoruyla çizildiğini toptan kabul etmemiz gerekir. Ve belki de gerçekten uğraşılsa savaşların yarattığı kayıp insan bedenlerinin yan yana koyulmasıyla da çekilebilirdi bu çizgiler. 

Binlerce kilometrelik Çin Seddi, bölünmüş şehirlerin ortalarından geçen hatlar, yüzlerce kilometrelik Batı Şeria güvenlik duvarı, Berlin Duvarı karşısında ağlama duvarları, hac mekânı duvarları, mabed duvarları daha mı kısadır? Hepsi savaşın kanlı çizgileriyle örülmemiş midir? Bir insanı öldürmemek; kişisel ya da sosyal eylem olarak neden hiç kutsallaştırılmamış ve yüceltilmemiştir? Tersiyle imparatorluklar, dinler ve ülkeler kurulmuş ve yıkılmıştır.

Sun Tzu'nun Savaş Sanatı bugünden bakıldığında savaşın kâinatının, yani savaş sahasının, harp alanlarından çıkıp dünya haritasının çizgileri haline gelişinin bir kök hücresi gibidir adeta. Bir general, siyasetçi ya da muktedir Savaş Sanatı'nı bu gözlükle okuyamaz mı acaba? Her ordu ve asker sadece savaşmak zorunda değildir. Sun Tzu'nun eserinde ve belki de insanın bilinçaltında eksik olan Barış, Savaş'ın karşıtı olarak görüldüğü sürece asla Huzur, Sükûnet ya da Dinginlik'e dönüşemeyecektir. Barış, Savaş için ancak bir rüyadir, ne var ki savaşlar da asla Barış'ın kâbusu olmamalıdır; bu ölüm uykusuna izin vermemeliyiz.

(devam edecek, Dünya)

İlahlı Kuvvetler 1 Silahlı Kuvvetler 0

11 Ekim 2017 Çarşamba

50 Alıntıda Hayat Ağacım 3



(Bitmemiş romanlarımdan)

11.


Dr. Horatius Pelle, onca uğraş ve döğüşle geçen zamanın ardından ilk yaşamını tamamlayıp ikinci yaşamına hazırlanıyordu ki hayatındaki bütün sözcükler havalandı ve yere iki tanesi düştü sadece.
Sonar. Umut.
Diğer sözcükler havada hala dolanırken Dr. Pelle’nin umutla artık pek işi olamazdı, zira o yaklaşık elli yıl olan hayatının çoğunu, başına gelen kötü olayları görmezden gelmekle geçirmiş bir bilim adamıydı ve umutla teslimiyetin uzaktan yakından bir ilgileri de yoktu.
Sonar. Bu beş harflik sözcük gökten düşmüş gibi görünse de denizlerdeki süreksiz balık avcılığı terimler bilgisine dahil olmuş, günlük bilimsel hayattan çok teknolojik hayatın ve biraz da popüler macera sinemasının ilginç konularından biri sayılırdı, o da kısmen.
Dr. Pelle, denizlerde hiç balık aramamış, ama çocukluğunda epey balık avlamıştı. Sınırlı sayıda ve sadece Ege Denizi’nde bulunan, milletçe en az tüketilen, balıksız kıyıların yalnız balıklarını: Isparoz, Sarpa, Kaya Balığı, Vatoz… Dip yosunu, terlik, cam şişe. Kefal, Levrek ve Zargana gibi dip ve yüzey balıklarını doktor ancak düşlerinde tutabilmişi ya da bazılarında deniz birkaç kilometre birden çekildiğinde elleriyle yakaladığı olmuştu.

(İkinci Yaşamın Adası)

12.

Sevgilim

Bu mektubu sana yazarken uzun koltukta uyuyorsun. Seni yatak odamıza götürmek için kollarımı vücuduna doladığımda kokuna dayanamayıp ben de uykuna ve tenine girmek isteyeceğimden çok zor tutuyorum kendimi.
Çalışmalıyım. Hem de çok. Ve bu eğer dünyanın en şanslı işiyse sadece bu ortamda gerçekleşebilir. Senin çok yakınında. Odanın havasında bütün hallerimiz, buharımız ve kokularımız karışmışken; biz, bizi soluyorken.
"Kötülük"ü bitirmeliyim. Hele ki ilham gelmişken. O bizim ıssız adamız olacak. Orada mutluyken kaybolmuş olacağımız ve bulunmayı hiç istemeyeceğiz.

Seninle Hayat şehrinin Mutluluk semtinden ortak bir ev tuttuğumuzda sokağa ismi henüz verilmemişti ve yapılan şehir planı detaylarında Gitmek'e yer yoktu. Gizli haritalar bulundurmama için birbirimize söz vermemiştik; yeter ki sen ve ben nerede olduğumuzu bilebilelim sürekli.
Gizemli konuşmalarımdan hiç hoşlanmıyorsun biliyorum. Bunun nedeni sana anlatamayacağım kadar ilgisiz çünkü bizim için. Savrulmalar yaşıyorum konuşurken, birşeyler anlatırken. Yazma sebebimse hatırlayabilmek. Bazen yazmayı bırakınca bellek yitimine uğrayacağımdan çok korkuyorum. Ve yazdığım her şeyi saklıyorum. Onları okuduğumda geçmişimden bazı sahnelere yerleştirdiğim gizemli ifadelerin, açıklamaların anlaşılmayacağı korkusu beni ele geçiriyor.

(Kötülük)

13.

Ama dostum biliyor musun oralarda Tanrı yok. Kötülüğün gerçek anası Tanrı Kuzeybatı’da. Burada eğleniyor. Sizin oralara ise özgürlüğü göndermiş, yokluğuyla oyalanın diye.
Hiç Kuzeybatı’ya gelmemiş olmak seni kızdırmaz, ama öfkeni keskinleştirirdi hatırlıyorum. Seni zeki bulurdum, ama daha çok da açıksözlü bir heriftin.
Ya dostum. Bıktım artık buralarda yalnız başıma dolaşmaktan. Kuzeybatı'da şiir bile yazamıyorum. Şıp diye âşık olamıyorum. Kendime üzülmeyi bile bıraktım durduk yerde. Değmeyeceğini düşünmüyorum ama birçok şehirden ve kasabadan daha zor burada kelimeler bulabilmek, bir dilin olduğunu hatırlayabilmek. Şehrin dili daha çok ağır basıyor ve gece gündüz dilsiz dolaşıyorsun. Bunlara bir de sağırları, körleri eklersen, özgürlüğün neden Doğu’nun dağlarında gezindiğini daha iyi anlarsın. Kısacası senin adın özgürlükse ben de yoksulluk olmalıyım. Hani derdik ya aslında yoksulluk, açlık ve işsizlik yoktur; hepsi birer ekonomik modeldir," diye ekonomi derslerinde. İktisat dersini emekli olmuş ya da hâlâ muvazzaf albaylardan almak ne trajikomikti hatırlasana. Birisi hatta bir sınıf arkadaşımızın babasıydı ve 1960 ihtilalinde devrimci bir harbiye öğrencisiydi. Galiba yeni mezundu ve bütün sınıfını kıtaya sürmüşlerdi Harp Okulu ihtilal içinde ihtilal yaptığı için.
Sen şu an neredesin kimbilir neler yapıyorsun?

(Kuzeybatı)

14.

1/1

Saniyenin kendisi kadar sürede pencerenin üst çizgisinden yere doğru düşen yağmur damlalarını izliyorum. Pencere önüne geldiklerinde kardeş gibiler, ama yere çarparken soydaşlara ayrılıyorlar ve daha küçük damlalarla çevreye yayılırken bilinçlerini kaybediyorlar.
Sulanmış bilinçlerin büyük toplantısı olan sokak su birikintilerinin, yağmurun hızlanmasıyla birlikte sele dönüşmesini izliyorum.

Saniyenin kendisi kadar süreyi bana açıklamalısın: En düşük enerji seviyesindeki Sezyum-133 atomunun (133 Cs atom çekirdeği) iki hyperfine seviye arasındaki geçiş radyasyonunun 9.192.631.770 perioduna karşılık gelen süredir.

Dur. O kadar gitme. Nereden geldiğini bilmek istemiyorum. Nereye gittiğini bilmek istiyorum sadece.

Obtüratör fotoğraf filmine düşürülecek ışık miktarını ayarlamada 2 değişkenden biridir. Diyafram ve obtüratör fotoğrafta iki temel ayardır. Diyafram, makineye giren ışık ışınlarının geçtiği dairenin çapını belirtirken, obtüratör hızı ise filmin ışığa ne kadar süre maruz kalacağını belirler. İki değerin birlikte ayarlanarak film üzerine ışığın istenilen düzeyde düşürülmesine pozlama denir. Obtüratör hızına aynı zamanda perde hızı, shutter speed, enstantane de denilmektedir.
Obtüratör film üzerine düşme süresini belirleyen mekanik bir sistemdir. Bu süreler çoğunlukla saniyelerin birimleri kadardır. Örneğin 1/1, 1 / 2, 1 / 4, 1/8, 1/15, 1/30, 1/6 0, 1/125, 1/25 0, 1 /5 0 0, 1/1000 gibi.1/1 de perdenin açılıp kapandığını gözle görebilirken 1/1000’de gözle görülemeyecek kadar kısa sürede perde açılıp kapanır. Objektifler arası ve perdeli olmak üzere iki tip obtüratör sistemi vardır. Obtüratörün iki fonksiyonu vardır. 1) Işık miktarını saptamak, 2) Hareketi saptamak.

(Vamos)


15.

Yıl 1654.
Gururlu vahşi hayvanlar ve onurlu medeni insanlar bir anlaşma yaptılar.
O güne kadar insanların bölgelerinde yaşayana, soylarından ve gururlarından uzaklaşan hayvanlar affedilecek, hayvanlar dünyasına dönmelerine izin verilecekti.
Aynı şekilde vahşi hayvanlar arasında yaşayana insanlar da aynı aftan yararlanarak insanların arasına katılacaktı.
Her şey buraya kadar iyiydi. Ama insanlar arasında yaşayan hayvanlar ve hayvanların bölgesinde insanlardan uzakta yalnız yaşayan insanlar bir araya gelerek üçüncü bir bölge yarattılar ve buraya İNSHAYYA ve HAYVİNSANYA (Humanimal-Animan) dendi. İki isimli olmasının nedeni, en az kendi soylarıyla yaşamaya başlayan hayvanlar ve insanlar kadar gururlu olduklarını kanıtlamaktı. Bunun yolu da eşti olmaktan geçiyordu.

(Hayvanlar ve İnsanlar)


(devam edecek 17.07.2017 - 17.07.2018)