22 Ağustos 2019 Perşembe

Turgut Uyar: Güverteden Biri

Resim




Anmaların ve anma törenlerinin 'günü gelince' yapıldıklarına ilişkin kanılardan yola çıkan beşli, onlu, yirmi beşli, ellili ve yüzlü yıl çabalarının edebiyat tarihi ortamındaki vefa etkinliği tartışılmaz diye düşünüyorum.

Bu düşünce çerçevesinde zamana, miada bağımlı bir anma edimi de kuşkusuz anma biçimini belirliyor. Anma adından anlaşıldığı gibi inceleme, değerlendirme, eleştirme değil, 'günü gelince' saygıyla anımsama ve önemsemedir. İnceleme ve değerlendirmelerin 'günü' ve zorunluluğu olmadığı bir gerçek. Zorunlu olarak bir yazarın ardından gerekli araştırmalar ve incelemeler gelecektir.

Araştırma ve incelemelerin kapanması ya da yeni çalışmaların önünü açması için öncelikle elde, artık ilerlemeyen (bitmiş değil) bir yapıtın bulunması gerekir. İlerlemesi sayfada ve ciltte durmuş bir yapıt, hiç kuşku yok ki yazarın ölümünü gerekli kılar. Yine de araştırma ve inceleme çalışmalarının `ölüm'den bağımsız olduğu olması gerektiği vurgulanmalı.

Yapıtı durmuş kişi Turgut Uyar. Vesile: 10. ölüm yıldönümü iki yıl sonra 70. yaşı da kutlanabilir. (1927-1997). Bu, hepsinden önce, girişiyle bile, bir anmayı açıklama ve Turgut Uyar'ı anma yazısı.

Yazı tek bir şeyi değerlendirmeyi dikkate alıyor. Şaire, bugün bulunduğu yeri teslim etmek. Modern Türk şiirinin ince çeperli, seyrek ilmekli dokusunda onun örgü işçiliğinin ne anlama geldiğini söylemek.

Kaynaklarını büyük toplumsal ve siyasal değişmelerden sonra sürekli olarak sorgulayan (!) ve yataklarını sürekli oyan ve kurutan Türk şiirinde, ustanın yaşam olduğu, yaşamın, şimdiki ya da geçmiş yaşamın dikkate ve göze alındığı saptamasından çıkış alarak, Turgut Uyar şiirini okumanın yarı kuru bir bataklıkta ya da ince bir buz tabakasının üstünde yürümekle eşdeğer olduğu söylenebilir. Batma ve yürümenin sürekliliği arasında gidip gelmek ve gitmek kaygısının gerilimi, yani bir anlamda yatağın oturmamışlığı ya da suyun ara hali, Turgut Uyar'ın şiirini çok yönlü okumamızı engeller gibi görünüyor. Konumumuz ve koşullarımız içinde bu elbette bir yanılsama. İkinci Yeni'nin olanaklarından en iyi yararlanan şair olarak bakılıyor ona. Bu olanaklarla Türk şiirinde klişe olmayan bir yeni imkân tanıyor bize.

Değerlerden çok durumların, izlenimlerin, şahsın `o' halinin peşinde olma durumuyla Turgut Uyar, belki hâlâ İkinci Yeni'nin merkezinde, ama deneyim ve sonuçlarıyla, işlevsel bakımdan şiirinden de önemli bir yerde durması gerekiyor bugün. Ustalığa korkuyla bakışı, şairanelikten uzak kalışı son kitaplarında açıkça görülebilir. Turgut Uyar da zaten böyle söylemişti. Gel gelelim şiir tarihi o farkında ya da değil, özgül bir yeni Türkçe şiir sözdizimi ustalığını onun ellerine verdi. Şimdi aramızda bulunmadığı, azalan okuruyla da unutulmasına ramak kaldığı için değil; tarihin insafı ve bu insafın infazcıları böyle istediği için.

Toplandılar (1974) adlı şiir kitabının Güverteden Biri başlıklı şiirinde Uyar, şiire 'suyu araç diye kullanan gemiye yaklaşık olarak otuz bin kişi'nin bindiğini yazar, bir şeyi not eder ya da kendi başına not alır gibi.
Otuz bin sayılık bu yaklaşıklık, ikinci dizede hemen giderilmiştir. 'Ormanlar bölgesinden on bin, yağışlı topraklardan/sekiz/ve tuz göllerinden on beş bindi.' Herkesin tanıklığında `O'da biner gemiye. Yaklaşıklığın, otuz üç binlik açık bir toplama çıkışı Turgut Uyar'ın şiirlerinde görülen temel bir yarılmaya işaret eder.

Belirsizliğin yarılması demek olan bu olgu aynı zamanda onun şiirinde sık yinelenen bir gerilimdir. Modern şiirin de sırt vermesiyle, şiire, bir anlamda Turgut Uyar'ın yapıtının temel ekseni sayılan öykülü (narrati-ve) şiire girer girmez nesneler, kişiler, eşyalar ve onların `çabuk' izlenimleri, Türk şiirinde Turgut Uyar'a özgü bir şiirsel ifade ve hikâyenin kurucularıdırlar. Birçok Turgut Uyar şiirinin bir hikâye etme kaygısı, birçok da hikâyesi vardır. Son kitaplarında, şiirinde hikâyenin basıncını atlatan Uyar, Kayayı Delen Incir'in (1982) Basınç adlı şiirinde, boşalan 'basıncın üç boyutunu, ülke, durum ve ses olarak verir:

"bir ülke! denizden arınmış
bir durum! ölüm gibi
bir ses! uzunluk değerinde"

Bunaltı içindeki bireyin gözünü başkasının bunaltısına, öteki'ye çevirmede, evrimi en son aşamada bulunan cümleyi Turgut Uyar, yani 'o' söylemiştir:

"Ben hep sıkıntılıyım. Yani bir adamın canı sıkılır, o ben'im"

Cumartesi ve pazar günlerinin yorgun, izinli ve silahsız askerini, Can Yücel'in mirlivasını, 'kapısı penceresinden çok bir ak odada' aramak gelirse içimizden, bu da bir şiirdir ve Turgut Uyar'la hemzemin olmaktır o.

Turgut Uyar hep burada bir yerlerde dolaşır.

(1995, Cumhuriyet)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder