26 Şubat 2012 Pazar

Adımı çağırmadan beni öldürebilir misin?



Anozmi ve sensonesia

Hayvanların neden "konuşmadıklarını", sözlü yazılı bir uygarlığa doğru koşmadıklarını soruyorum kendime.
Aynı şeyi bitkiler için de okyanuslar için de soruyorum.
İlerleme doğa için hiçbir şeydir. Orada evrim yerine çevrimler vardır. Dil ve iletişimse insanların doğa karşısında milyonlarca yıllık mücadeleden sonra saplanıp kaldıkları bir kaybeden kazanıyor oyunudur. İnsanoğlu bu oyunu farkında olmadan  başlattı ve daha sonra tuttuğunu, doğanın gerilediğini, ele geçtiğini görünce o noktada kendi acımasız, vahşi nesillerini devreye soktu ve kendini öldürmesi de bu noktadan sonra trajikleşti.
Bu tragedya tekerlekten yazıya geçişi -kimse bir geçişten söz etmiyor, ama iki nokta arasında bir neden transferi olduğu açık- ortaya attı ve insanın kendini (birbirini) öldürmesi kutsal kitap kahramanlarına kadar yasallaştı. Açlık için başka canlıları öldürmekten, ideal için kendi cinsini öldürmeye geçiş boyunca hayvanlara yaklaşan derecedeki duyularını da insan, bilerek kaybetti ve yerine teknolojiyi koydu.
Teknoloji açık bir duyu kaybıdır (sensonesia), yani mesafe, koku ve uzak işitme yerine aletlere başvuran insan, sonuç olarak duyularını kaybetmiştir ve hayvanlarla karşılaştırdığımızda aslında dünyada kör, sağır, burunsuz (anozmik) ve dilsiz olarak yaşamaktadır. Bunun karşılığında duygularını, aklını, sezgilerini ve hafızasını güçlendirmiştir. Tahmin, hesap, plan, karar ve sezileri soyut bir alanda varoldukları için bunların karşıtları da elbette mevcuttur.

Sonumuz nasıl gelecek?

Her şeyin açlıktan ideale geçişle bugünlere geldiğimizi söylemek istiyorum. Bu uzun girişin ilk amacı buydu. İkinci amaç ise idealin bizi getirdiği halden nasıl çıkacağımıza dair bir endişeden ibaret. Açlık ideal olursa amaç da endişe olabilir. Halen endişeler, insanı istenen noktaya getirmek ve orada bırakmak için bir yol olarak kullanılıyor. Benim kullanmak istediğim endişe türü ise başka sürü soylarını öldürerek hayatta kaldığımız çağlardan, hem bu eylemi bırakmadan hem de kendi sürümüzü de katlederek devam ettiğimiz yeni çağlarda açlıkla ideali bir türlü birleştiremediğimiz karede ortaya çıkıyor. Sonumuz gelecekse bu kareden itibaren gelmeye başlayabilir.
İdeali, açlık dışında öldürmek amaçlı kullandığımızda bunu toplu açlıklardan, daha doğrusu kabile, klan ve imparatorlukların devamı endişesiyle yaptığımızdan, yani savaşı icat ettiğimizden şüphe duyamayız. İdeal, ötekini öldürmek için uydurulmuş en iyi bahanedir. Bir kişi hemcinsini, ancak ondan farklı olduğu konusunda yalan söyleyerek ortadan kaldırabilir. Ve bunu da bu farklılığı, olası bir yargılama durumunda kendini savunabileceği iddiasıyla ileri sürer. İşte kendi sonumuz, bir gün aynı farklılığı karşı tarafın da ileri sürmesiyle gelecektir. O da kabileleşir, imparatorluk kurar ve bize saldırır. Bu sözleri söylediğimiz tarih, erken bir insanlık tarihi olmadığına göre sonumuz belki de çoktan gelmiştir.

Sonumuz geldi

Evet sonumuz geldi. Bir romanla: Bir Ermeni'yi Öldürmek. Bu yazının konusu o romandı. Romanın, kendisine geliş yoluna bıraktığı dolambaçlar, tuzak ve şüpheler yüzünden romana yeni gelebildik. Belki hala oralardayız. Bu satırların yazarı olarak ben eskiden  en çok sevdiğim şeyi, yani roman tahlilini yapmayı uzun aradan sonra yeniden denerken, bu kitaba yaklaşabildiğimi, içine girebileceğimi ve oradan okurlara bir şey söyleyebileceğimi sanmıyorum. Bunun nedeni ise duvarlarında hayvan resimleri bulunan Lascaux mağaralarından hala çıkamamış olmamız.
Yazarının adını vermiyorum. Zira çok az romanda olduğu gibi yazarı da kendi adını vermeden romanını tamamlamış. İkinci romanı olmasına rağmen başyapıtını erteleyip vicdanının romanını öne alarak yayınlayan bir yazar bu. Onunla hiç karşılaştığınızı, karşılaştığınız yazarlara benzediğini hiç düşünmüyorum. Okurlarının talep ettiği, arzuladığı yollardan gelmediği için onların istediği yöne de gidecek bir yazar gibi durmuyor. Her an patlamaya hazır, ama bundan vazgeçmeye de her an hazır görüntüsünün altında onu bir harita gibi saran tevazusuyla kırgın da birisi aslında. Evet, bence o kırıldığı için bu romanı yazdı ve yayınlamaya cesaret edebildi. Kırıldığıyla kalsaydı bu kitabı okuyamazdık.
Spoiler tehdidi yüzünden romanın konusu hakkında konuşmaya çekiniyorum. Bu son bölüme kadar bütün yazdıklarım, aslında bu romana dairdi. Bu romanın düşündürdüğü ve alan açtığı fikir egzersizlerinin altında yatan birkaç ansiklopedilik, üç-beş bin kitaplık tarih, felsefe ve bilim kitaplarının ipucu olarak Bir Ermeni'yi Öldürmek nasıl kendimizin katili olduğumuza dair bitmeyen bir soruşturma.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder