3 Aralık 2011 Cumartesi
Kelebek Camı
Kelebek Camı
Araba bana çarptıktan sonra hızını kesmedi. Yolun sağından saatte 120 kilometre hızla yoluna devam etti; sanki ben onun çamurluğunu güneyden eserek kesen bir çöl rüzgarıymışım gibi...
Bu hoyrat davranışına aldırmıyorum onun. Çünkü şu sırada yattığım yerde kasabamı düşünüyorum; yaşadığım yeri. Doğduğum yer bir başka kasabaydı. Oraya ben beş yaşımdayken gelmiştik. Babam demiryollarında çalışıyordu ve tayini çıkmıştı.
Bu küçük kasabaya geldiğimizde ne çok ağlamıştım. Demiryolu konukevlerinde boş yer olmadığı için, kasabanın kuzeyinden geçen otoyolun üzerindeki bu boş ev tahsis edilmişti bize. Bahçesi neredeyse otoyola açılan bu evden dışarı çıkmama annem hemen hemen hiç izin vermezdi. En büyük korkusu, oradan geçen hızlı arabaların altında kalmamdı. Bu yüzden otoyolu pencereden izler, arka bahçedeki tavuklarla geçirirdim günlerimi.
Yıllar sonra o kasabaya yeniden döndüğümde otoyol daha da genişletilmişti. Gidişli gelişli tek şerit değişmemiş ama şeritlerin genişliği artırılmıştı.
Bir kadını görmek istiyordum o küçük şehirden. Yıllarca yazışmıştık, ama ne yüzünü tanıyor ne de adresini biliyordum. Sadece son mektubundan kısa bir alıntıda yazıldığı gibi:
“Evim otoyolu geçince karşına çıkacak iki sokaktan birinkede. Hangisi olduğunu sokakların önlerine gelince anlayacaksın. Ve beni bulduğunda iyiki gelmişim bu kasabaya diyeceksin.”
Büyüdüğüm kasabaya geldiğimde o kadının gizemini (aslında bütün kadınların gizemini) unutmuş, çocukluğumun büyüsüne kaptırmıştım kendimi. Yalnız beni en çok şaşırtan kasabanın küçülmüş görüntüsüydü. Bu görüntü giderek beni rahatsız etmeye başladı ve en sonunda çocukluğumun aslında birçok demiryolu istasyonunda yaşamaktan öte bir şey olmadığını anlamıştım. Ama en ilginci, demiryolu kıyısında yaşamadığım tek yer burası, bu kasabaydı. Ve demirden olmayan bir yoldan duyduğum korkular bu kasabada başlamıştı.
*
Ona kızmadım. Şu an teybini sonuna kadar açmış ve benim için çok sevdiği hareketli bir parçayı dinliyor bile olsa kızmıyorum ona. Hatta kim olduğunu bile bilmiyorum.
Ona kızmadım çünkü sadece oradan geçiyordu. Duramazdı. Acelesi yoktu ama otoyollar durmak için yapılmamıştır.
Yıllar sonra bir kadının peşinden geldiğim bu kasabanın tam ortasında yolun karşısına geçerken benim gövdemi bulacağını bile bilmiyordu. Hareket devam etmeli, hareket sürmeli.
İçinden hiç şüphesiz benim nasıl biri olduğum sorusunu geçiriyor. Bunu asla bilemeyecek ki... Yolun kalanında onu istediği yere götürecek olan hareketin başka bir anlamı var artık: Ovayı onlarca kilometre boyunca kesen geniş otoyol üzerinde hiç durmamış olmak. Henüz bir önceki gün ooradan geçerken, bu otoyolda hiç durmamış olduğunun farkında değildi.
Şimdi bunu biliyor. Hiç durmadı, çünkü hareket devam etmeli. Bunu kimse engelleyemez.
*
Yerde yatarken göğsümde, çekirdekleri olgunlaşmamış bir günebakan çiçeği gibi tutuyorum onun kelebek camını.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder