Dr. Orhan & Mr. Pamuk
HALİL GÖKHAN
-Yazarımızın tepki gördüğü sosyal-siyasi kesimlere karşı olduğu için mesafe gözetmeden ona sahip çıkanlar.
-Yazarımıza karşı çıkan hatırı sayılır bir siyasi-sosyal kalabalık.
Oysa ortada
bulunmasa da yazarımızın başarısına naif olarak, bir İtalyan bir İngiliz bir
Alman gibi sevinebilecek bir topluluğun oluşmaması üzücüydü. Bu gerçekten bir
yazar olarak beni üzen en önemli konuydu. (Acaba AB vatandaşları, yıllar önce
bir kenara ittikleri ulusallıklarının Nobel’le ödüllendirilişine hala
sevinirler mi? O başka bir konu…)
Avrupa’nın kültürel işitme sorunları yüzünden –ve Avrupa duy sesimizi nidalarımıza rağmen- bizi duymadığı son elli yılın sonunda bu Nobel gerçekten de sağırlığa kurban edildi.
Avrupa’nın kültürel işitme sorunları yüzünden –ve Avrupa duy sesimizi nidalarımıza rağmen- bizi duymadığı son elli yılın sonunda bu Nobel gerçekten de sağırlığa kurban edildi.
TÜYAP Kitap
Fuarı 25. yılını doldururken yazar-eleştirmen Doğan Hızlan’ı onurlandırırken
belki yıldırım hızıyla karar alıp 25 yıl "özel" ödülünü Nobelli
yazarımıza verebilirdi. Fuar tam anlamıyla Nobel’siz geçmişti ve kimsenin
aklına onu bu ulusal ve tek şenlik sırasında kutlamak gelmedi.
Dönüşüne bir
hafta kala yazar Orhan Pamuk, New York’ta Hürriyet gazetesine verdiği
röportajda kıskanıldığı için dünyanın en prestijli edebiyat ödülünü kazanmanın
sevincini yaşayamadığını belirtiyor ve ekliyordu: “Nobel ödülü de beni siyasi
sorulardan kurtaramadı.”
Yazar, Aralık
ayının başında Stockholm’de vereceği Nobel söylevinde zaten sahip olduğu
edebiyat kriterlerine ve dünyanın edebi görünüşüne eminiz ki bol bol değinecekti.
Böyle yaptığı takdirde bunun nedeninin aldığı ödülün siyasi yanının çok
sıklıkla vurgulanması ve edebi kişiliğinin altının çizilmediği konusundaki
kişisel eleştirisiydi. Daha önce siyasi kişilikleriyle de bu ödülü aldığı
düşünülen Necib Mahfuz, Nadine Gordimer, Günter Grass gibi yazarlardan farklı
olarak yazarımızın dış görünüşten bakıldığında bile hemen yakalanan belirgin
özelliği, edebiyat ve siyaset konularında zaman ve zeminlere uygun davranmasıydı.
Nobel’in ona verilmesinde de bunun çok büyük payı olduğunu düşünebiliriz. Deyim
yerindeyse Mr. Pamuk tam bir konjonktür yazarı. (bkz. Orhan Pamuk Yabancı Bir
Yazar mı, Hikmet Zahir)
Edebiyatın,
toplumların siyasi sorunlarını, yani toplumun kendi insanına bakış açısını
bütün çıplaklığıyla, güdümsüzce ortaya çıkaran bir turnusol kâğıdı olduğu
düşüncesinden hareketle edebiyattan topluma doğru giden mecburi tek bir
istikametten ve kimyasal bir tepkimeden söz edebiliriz. Konjonktür yazarlığı da
tam olarak burada ortaya çıkarken, işi siyasetten edebiyata yürütmeye ve ordaki
rantları devşirmeye yönelik bir eylemi, edebiyat-siyaset istikameti perdesi
altında ifa ediyor. Nobel ödülleri tarihine baktığımızda, Avrupa’nın kültürel
kimliğinin konjonktürel açmazlarında tıkama ve açma görevi gören kimi yazarlara
böylesi “nominasyonlar tevdi” edilmektedir. Bu durumda Mr. Pamuk’un da
iddiamızda olduğu gibi konjonktür yazarı olup olmadığı belki de 20-30 yıla
kadar nihayetlenen bir zaman dilimi içinde kesinleşecektir.
Nobel ödülünün
12 Ekim 2006 tarihinde malum tarihle aynı zamanda açıklanmasındaki
talihsizliğin tamiri Mr. Pamuk’a bu ödülün verilişin karşısında olan heterojen
kalabalığa karşı olmaktan başka bir nedenleri olmadığı halde yazarımızın
yanında kayıtsız şartsız bulunanların özeleştirisiz tutumlarında yatmamaktadır.
Kaldı ki bu kör fanatizm yüzünden yazarımızın Türkiye’ye dönüşü 48 gün sonra
vuku bulmakta olup, onların sempatik taraftarlıkları bile yazarımıza daha önce
bu ödülü alışını Türk kültürü ve dilinin vatanı olan Türkiye’de zamanında kutlamasını
engellemiştir.
Siyasetin
edebiyatı kontrol etmeye çalıştığı –tıpkı Sovyetler Birliği’nin bilinen dönemlerinde
olduğu gibi- yeni bir hayalet devrin tam ortasında Nobel Edebiyat Ödülü
mevcudiyetinin gerekliliklerini en üst perdeden yeniden yerine getirmiştir. Edebiyat,
Nobel gibi ödüller sayesinde toplumun “ak ve kara” günlerinde belleklerimize
kazınmaya devam edecektir.
Yanlış bir başlangıç mı bilmiyorum ama Orhan Pamuk'tan ilk olarak Yeni Hayat'ı okumuştum. Ve bir daha hiç Orhan Pamuk kitaplarına gitmedi elim. Vasat olduğunu düşünüyorum...
YanıtlaSilHZ dedi ki: "
YanıtlaSilBendeniz, üç kitabını okumaya başlamış ve bitirememiş birisi olarak -aynısını Ahmet Altan ın tek kitabı için de yaşamıştım- OP yi etajer, masa ve komidin yazarlarımdan birisi yapamamıştım. Raf yazarım olmuştu. Sonra bir yaz ikindisinde sahafımın yazarı oldu. Velhasıl adımın ve kitaplarını aldığım tarihlerin yazılı olduğu sayfaları koparmış öyle teslim etmiştim yeni sahibine.
Efsane de tam burda başlar. OP, satın alınan bir yazardır, okunan değil. Gene onun MM (Masumiyet Müzesi) adlı romanının ilk 30 sayfasının okunup kenara bırakıldığını, ama satın alındığını yazıyor şimdi gazeteler. OP böyledir. Bu yabancılık, onu raf yazarı yapar. Möble bir yazar. Bu hiçbir şeyi değiştirmez. Möblelerinizdeki diğer yazarlara bir göz atın. Gene de içlerinde en parlağı OP dir."
http://www.hikmetzahir.com/yazilar.htm
Bir defa daha anladım ki bende taraftarlık ruhu fena halde baskın. Misal Orhan Pamuk'un kitaplarının tam manasıyla hastasıyım. Hele Kara Kitap ve Masumiyet Müzesi var ya... Of! Anlatılacak gibi değil. O kadar olumsuz yazı okudum ya da dinledim. Gözüm ya olumsuzlukları görmüyor ya da söylenenler bir kulağımdan giriyor bir kulağımdan çıkıyor.Hele Kara Kitap var ya.. Resmen büyüler beni. Her bölümü hayal çarklarımı kışkırtmaya yeter. Yıllardır okurum. Her yine-yeni-yeniden okuyuşumda, bilmediğim yepisyeni tadlar keşfederim.
YanıtlaSilNe yalan söyleyeyim, kitaplarını çok ama çok severim:)
sorun yok Vildan Hanım. Her şey mümkün.
YanıtlaSil