Bir fenerliye can simidi atma denemesi
Belki de kardeş sayılırdık seninle. Deniz fenerinin Almanya'da bir örgüt olduğunu biliyordum ben. Dünyanın bütün fenerlerindeki ışıklardan fenerlerin yol göstericiliğine kadar, yüzümü aydınlatan bu büyük anlam bir yana o örgüt bir yana dedim. Nedense sınırlarımıza giren her adalet çabasının, anlamsızca geri püskürtüldüğü yetmiyormuş gibi adındaki fenerden gelen eylem de sorgusuz sualsiz, hayatımızın hapishanelerden yönetilme boşunalığına saplanıp kaldı. Hapistekine sen bir kere soramadın "Abi bunlar doğru mu?" diye. Fırsat mı verdiler. Köprülere, meydanlara, bağdatlara, store'lara yolladılar yoldular seni. Sene başında en iyi futbolcularını kaybettin, onlardan kalan paraların aritmetiği yasaktı. Çünkü ant içmiştin. Ölmek var dönmek yoktu.
Nasıl oldu da göremedin bugünlere gelen yolu? Sana hem kızıyor hem de teessüf ediyorum. Üç yıldızdan, üstüste 4 şampiyonluğa, ordan en büyük stada... aslında her şey bir adamın rakip takım kompleksi ve korkusundan başka bir şey değildi. Sana da bu korkuyu "başkasının korkusu" olarak geçirdi ve sen öyle bildin.
Artık yeşermeyen sahalardan sen sorumlusun
Mağduriyet memleketimi nasıl teslim aldı biliyor musun? Önce kanun hükmünde kararnameyle mağduriyetin adı değiştirildi. Sonra bu hastalık sana da sıçradı. Bir senedir kendini mağdur sanıyorsun. Ve kalkıp adını andın bir de, o ruhla, Kuvay-ı Milliye'nin; Atatürk'ün bile. Kendini o isimsiz kahramanlarla kıyasladın. Ben asıl bunu anlamadım. Biz İngiliz miydik, Yunan mı, İtilaf mı? Hadi zaten Atatürk'ün takımı şudur budur diye diline dolamıştın, rekabeti sahada bırakmayan her yerde onu arayan bir kelle avcısı olarak. Unutma arkadaş, çoğu savaşı da sen başlattın. Hiç merak etmiyor musun Avrupa ve Anadolu neden şimdi birbirinden elli bin Boğaz daha uzakta? Neden yalnızsın?
Bu sene hep sen çaldın ve sahnede bütün rolleri, tekstleri ve replikleri sen oynadın. Ama bu yaptığın tiyatro oldu mu ya da tiyatro yapmak sana yakıştı mı, buna tarih karar verecek. Provalara bakılırsa Shakespeare kararı çoktan vermiş aslında. Yaptıklarına gerçekten inandın mı?
Fırsat kriz de demektir uzakdoğuda
Şimdi kalkmış, son güne kadar, daha cenazeler kaldırılmadan bakıyorum da başarı kovalar oldun birdenbire. Herkesi o ya da bu şekilde ben mağdurum ben mağdurum diyerek kendine benzettin yıl boyu. Hep sana acımamızı sağladın. Yılın her gün her haftasonu her maç öncesi sonrası seni konuştuk, parlattık, kurtardık. Nasıl da unuttuk bak sen de gayet güzel bir başarı adayıymışsın. Ama sana yakışmayan şu oldu. Hiçbir zaman göğsünü gere gere ortalığa çıkamadın. Hep ezik hep başı önde, yerine gelince kaplan gibi -arslan gibi değil- yırtıcı.
Son terennümün de takımının ele geçirilmeye çalışıldığı üzerine.
Hani yirmibeş milyonduk eski kardeşim? Hani en çoktuk. Ve korktuk, korktun korkulmaması gerekenden. Kendinden. Sana benzemekten, senin ona benzememenden korkan adamdan.
Şimdi hepimiz birden o keyif için geldiğimiz, yakartop sıcaklığıyla maçlar, ligler çevirdiğimiz mesire yerinin bir uçurum kıyısına da komşu olduğunu öğrenirken oraya yuvarlanıyoruz aynı zamanda. Farkında mısın?
Yazık ettin bize kardeşim.
Uçurumdan düşerken gözlerime bile bakamıyorsun. Farkında mısın?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder