2 Ocak 2009 Cuma

Bir gün herkes blogger olacak!


Dikkat! İletişim kurduğunuz kişi sayısına göre sınıflandırılıyorsunuz. 2-100 arası kişiyle iletişim halindeyseniz mobilephoner, 101-500 arası ise websiter, kişi sayısı 2’den azsa blogger’sınız.

1.
Hemen itiraz etmeyin. İletişim diyoruz. Konuşma ya da anlatma, söyleme değil. Yani gönderdiğiniz mesaja cevap aldığınızda ve bu cevap hayatınızdaki bir etkinlikte değişim yarattığında iletişim büyüsü gerçekleşiyor. Değilse tek başına söyleyen ve dinleyen, çevresinde söyledikleri bir kulağından girip ötekinden çıkacak kişi bile bulunmayan yalnızlar ordusunun öteden beri Web’de yerleri var: Bloglar.

Blogger’ın tarifi çok kolay. Ama onları anlamak zor. Kendini anlamayı tanımayı bir psikologla konuşur gibi içtenlik içinde gerçekleştiren kişiler blogger’lar. Teknoloji ya da sanat veya medya, günlük, oyun; ilgi alanları ne olursa olsun her an yazmayı, yayınlamayı elden bırakacaklarmış gibi görünen birörnek sayfalarında dipten dibe gelişen yeni yalnızlık devriminin sessiz isyancıları.
Bir gün dünya blogger’ların olacak. Bir gün herkes blogger olacak!


2.
Blogger yeni bir Red Kit mi? “Ben yolların yalnız kovboyuyum,” deyip atını ufka doğru sürerken geride yalnızlığın derin izlerinden başka bir şey bırakmayan?
Unutulmamalı ki o yalnızlık özgürlüğe çıkan tek yol. Dolayısıyla da bağımsızlığa. Her iki kavramın ve etkinliğin karıştırılması, hatta bilerek kavramların birbirlerinin yerine kullanılması blogger’ları olduğu kadar bütün hayat kullanıcılarını yalnızlığa iten ve yalnızlığı çıkmaz hale getiren en önemli etken.
Red Kit özgürdü, ama bağımsız mıydı? Atı, köpeği, Daltonlar ve görev talepleri bitmek bilmeyen şerifleriyle yolunu kendi seçme lüksü var mıydı?
O bir çizgiroman kahramanı diyenler için son sözüm şu: Bu giderek küçülen kürede yaşayan bizler de evrenin kötü bir şiiri ya da kafiye hatası olamaz mıyız?


3.
Web’de dolaşırken bir Fransız sitesinde aşağıdaki şiiri buldum: Chant de blogger. Belki de yazan kişi -anonim olduğu belirtilmişti- meşhur gotik Fransız şair Lautréamont’un “Chants de Maldoror”undan esinlenmişti. Fransızlar, İngilizcedeki –er soneklerini kasten “örggğğ” olarak okurlar, “ırr” olarak telaffuz eden İngilizlerin aksine. (Bkz. Pembe Panter filmi, Steve Martin, 2006)
Maldoror’un kitabı Maldoror’un Şarkıları olarak Türkçeye çevrilmişti. Bense Blogger’ın Türküsü demeyi uygun gördüm.

BLOGGER’IN TÜRKÜSÜ
O şimdi blogger.
Ellerini buz kesiyor
Eldivenleri gibi geçirdiği klavyede
Adının eksik halka harflerini arıyor
Buraya nereden geldi bilmiyor
O hiç hiç hiç ama hiçbirşey bilmiyor
O şimdi blogger
Az önce sanki bir at geçti uyuklayınca
O bir elma sepeti bekliyordu
Ctrl+alt+shift yapınca
Buraya nereden geldi hiç bilmiyor
O hiç hiç hiç ama hiçbir şey bilmiyor
O şimdi blogger
Girişleri ters bağlanmış itilmişliğin
Ona kalan hayatın artık bir nedeni yok
Çemberin dışında doğmuş girsin girmesin
Buraya nereden geldi hiç bilmiyor
O hiç hiç hiç ama hiçbir şey bilmiyor
Anonim


4.
Yalnızlar rıhtımının hiçbir sahile, iskeleye gitmeme gibi bir özelliği vardır.
Buna rağmen büyük blog üreticilerinin, yani blogger’lara ücretsiz servis sağlayan dev web şirketlerinin -son olarak en büyüğü olan blogger.com’u google.com satın almıştı- gerçek blogger’lara liman mı mezbaha mı oldukları sorusu düşündürücü cevapları da yanında getiriyor.
Blogger kullanıcıları bu şirketlerin servisinden sonra mı doğdu yoksa blogger’lar mı bu şirketleri doğurdu sorusu da en basit tanımıyla yumurta-tavuk felsefesi çıkmazına sürüklüyor bizi.
Tabii ki Google, Youtube.com’u da aldıktan ve facebook hisselerini ilk alma fırsatını Microsoft’a kaptırdıktan sonra gözünü blogger’lara yeniden dikti, zira bloglar video paylaşım sitelerinin gerçek kaynak sağlayıcısı. Video paylaşım siteleri genellikle haber sitelerinden ulaşılan linklerle kaynaklarını sağlıyorlar, aramalar ve e-mail trafikleri dışında. Tabii bir de facebook gibi sosyal paylaşım sitelerinin duvar yazıları.


5.
Blog servis sağlayıcısı firmaların sermayeyi kedilere yüklemeleri kadar abesle iştigal bir durum olamaz. Örnek mi: Blogger.com’un örneğin yahoo.com gibi bir dağıtıcı, eski portal yapısını anımsatan yeni önyüzleri gibi bir önyüze sahip olmaması. Sanırım bu konudaki organizasyon maliyetleri şimdilik “ucuzcu” gibi duran, ama alttan alta yapılanmayı, satın alarak büyümeyi seven Google gibi firmalarda çekinmeler yaratıyor. Risk yüksek, sonuç olarak ilk başta “.edu” uzantılı e-posta adresleriyle kurulan, bir anda dünyada patlayan ve pek yakında da “patlayarak” üreticisinin elinde kalacak gibi duran facebook.com bile bu süssüz önyüz virüsüne bulaştı. Bu durum temel olarak web’in içeriksiz geleceğini ve yakın geçmişini de ifade ediyor. Bomboş bir önyüzle birlikte açılsa da içeriksiz web’e alternatif olarak ortaya kendiliğinden çıkan bloggizm akımı da içerik geleceğinin en önemli şanslarından.
Bloggizm köşe yazarlarından gazetecilere, kültür yayıncılarından eleştirmenlere kadar birçok konvansiyonel medya aktörlerini tehdit ediyor. Web üzerine olduğu sürece bu tehdit tamamlayıcı, geliştirici bir faktör olmanın ötesine gitmemeli, gitmeyecek de. Çünkü web alanı, isimsizlerin yeni kıtası ve artık kesinkes pazarlama dünyasının yönettiği klasik haberleşme ve iletişim dünyasına karşı yeni, gerçek, özgür, bağımsız (her ikisi ya da sadece biri) ve etkin kıpırdanmalar içinde.


6.
Dünya iktidar ve sanayi devriminin mirası olan ekonomi paradigmalarından sonra 21. yüzyılın başına iletişim paradigmasının egemenliğine tamamen girmiş durumda. Bilgi yönetişimi bütün ekonomik süreçleri etkisi altına alıyor, çünkü dünyayı yeterinden fazla “tanıyoruz”. Bilgi dünyanın 23˚ 27’ açıyla eğik dönüş hızından daha hızlı dönüyor artık. Bu dönüş sırasında kişilerin evrimi evriliyor, çevriliyor; tüketici kullanıcıya, okur izleyiciye dönüyor, ziyaretçi katılımcıya…
Bilgiden yoruma giderken uğradığımız kontrol noktası hâlâ insani karakterini koruyor: Vicdan. Bilgi-yorum yolunu “bilişim otoyoluna” çevirdiğini düşünen; dünyaya, insana ve bilgiye hiçbir şey vermeden alacaklı gibi bakan teknologger’ların pazarlamacı algılarını içerik fırtınalarıyla sarsmanın zamanı geldi bile.
O algıdan bakarsanız şu kategorize edici haberi her zaman anladığınızı sanabilirsiniz:
“Dikkat! İletişim kurduğunuz kişi sayısına göre sınıflandırılıyorsunuz. 2-100 arası kişiyle iletişim halindeyseniz mobilephoner, 101-500 arası ise websiter, kişi sayısı 2’den azsa blogger’sınız.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder