10 Mayıs 2014 Cumartesi

Ayık Günlük 3

26 Nisan...

Her şey kimyaymış. Halt etmişler. Her şey müzik be.
Öyle salon müziği değil, evrenin müziği. Işık hızının içinde ve üstüne bütün atom parçacıkları kendi matematiklerinde titreşirken onlara dış görünüşlerini veren müzik salınımı ve biçimi.
Atomları duyamazsın. Hayır ben de duymuyorum, elbette. Onlar bu ya da bir başka evrende titreşirken bu müziğin ritim ve melodisinde hareket ediyorlar. Armoni de bizi işte bedenimiz; göktaşları, uydular gezegenler, yıldız kuşakları.
Bir yıldız süpernova olduğunda şarkının bittiğini mi anlayacağız?
Hayır evrende şarkı markı yok. Hee o sizin aşktan devrimden bile adam gibi söz edemediğiniz şarkılar yok elbette.
Ah o şarkıları söyleyebilsem.
Çok ağır bir metalin kesilişi, soğuk füzyon, lav akıntıları, derin denizin dev canlıları...
Hayır vadilerin içinde bit tren olmak istemiyorum.
Dünyada bir maddenin yerini onu dönüştürüp başka bir yere nakletmek büyük su olmalı. Kirliliğin madde uyumsuzluğu olduğunu ne zaman öğreneceksiniz. Göçler de en büyük uyumsuzluk. Göç eden gittiği yerdeki hiçbir dengeyi tanımaz. Mahveder doğayı, insanı... Orayı geldiği yere benzetmek ister. Demirin ne işi var eritilmiş ve soğumuş halde o vadinin içinde...

27 Nisan...

Her şeyin sonunun daha kötü olacağını sanmıştım.
İşte sıfatlar geri geliyor.
Bu dünyada her şey bekleme üzerine kurulu...
Kan akışı da böceğin kozası da çiçeğin açışı da hepsi...