26 Nisan 2013 Cuma

Hiç kimsenin yazamadığı herkesin okumak istediği


Hiç kimsenin yazamadığı herkesin okumak istediği şeyi bir gün yazabilirsem kendimi çok mutlu sayacağım. Şimdi sadece bu beni ilgilendirmiyor tabii, ne var ki eskiden hiçbir şey düşünmezdim, sadece bir ayna gibi bakardım olanlara. Hayatın madde tarafındaydım. Cismim ve kokum vardı. Duyularımla yüzüyordum, her şeyi hissedebiliyordum. Ta ki... Geçmişten gelip geleceğe giden ok, gövdemi ikiye ayırıncaya kadar.
Sonra ne okuyabildim ne de yazdıklarımı anlayabildim. Madde önce saydamlaşmış, sonra zerrelere ayrılarak buharlaşmıştı. Madde olarak kaybolmuştum ve ne katı ne sıvı, aradığım hiçbir halde kendimi bulamadım.
Bir gün geri dönecek olursam yolum yeniden bulabileyim diye arkamda aralıklarla bıraktığım kelimeleri aradım yol kenarlarında. Onları toplayıp geri dönüş yoluna yeniden baktım; seçmeye çalıştım altın sarısı başak tarlaları arasından geçmişimin kurtarıcılığına...

Hiç kimsenin yazamadığı herkesin okumak istediği şey yok aslında, bunu iyi biliyorum. Madde de ruhtan, manadan önce yoktu. Madde, mananın belki de zarı ya da tesadüfen bulunmuş bir hali. Anlamlarımızla yan yana durduğumuzda bütün evren bir biçim kazanıyor ve buna tayf diyoruz ya da ışık hızında bile yanılmadan sıralarını bekleyen söylenmemiş sözler zinciri.
Neden tutuklandım bilmiyorum, oysa geçmişime doğru, sırf gelecekten kurtulmak için bıraktığım kelimelerden anlamlı cümleler ve kararlar kurarken başımın döndüğünü en son hatırlıyorum ve uyandığımda ayaklarımda hatalarımdan bir pranga, en çok olmayı istediğim o kutlu kişiye nasıl erişebileceğime dair küçük bir kullanma kılavuzuyla bu odaya atılmışım, tüm hatırladığım bu...

Davacı olmadığı için mahkeme bir türlü yapılamıyordu. Derken elimdeki kılavuzun bütün yasaların kitabı, yargıcınsa rüyalarım olduğu tebliğ edildi bana. Suçsuz olduğumu ispatlamak için uyumalıydım ve bol rüya görmeliydim, duruşmaların hiçbirini kaçırmamak için. Yargıç elinde bir maddeyle mahkemenin bütün psişik duvarlarını dövüyor ama geçmişim bir türlü susmak bilmiyordu. Anlamıştım, bu adalet gecikecekti ve bir an önce bu durumdan kurtulmalıydım. Mahkeme duvarındaki kirli aynaya baktığımda aslında yıllardır yalancı bir tanık olduğumu gördüm ve bu bana cesaret verdi ve hemen oradan ayrıldım.

Caddeye çıktığımda nöbetçinin sesi giderek yükseldi: "Koğuş, kalk!"




15 Nisan 2013 Pazartesi

Gözlerinde "ben ünlü bir dizi oyuncusuyum" bakışı var...


"Her üç diziden ikisi sezon sonunu göremiyor." 
                                                          Gazeteler

Gözlerinde "ben ünlü bir dizi oyuncusuyum" bakışı var... Ve ben o diziyi hiç izlemedim ve ünlüleri tanımamak artık suç değil.
Sinemadan olabilirdi belki. Bilirsin sinema eskiden hem klip, hem kısa film, hem albüm ve hem de gazinoydu lüküs hayatların gidemediği küçük kasabalara.
Ağır bir kervan hayatının ortasında geçtik, çölden modernliğe bir jet  hızında. Şimdi durmuşuz ve ten rengimizi hatırlıyormuşuz bunca kan gölü ortasında.
Yaranın tam içinde gökkuşağı kan rengi bile değildir ve sen hala bakıyorsun bana "ünlü bir dizi" oyuncusu gibi.
Ünlü dizileri az çok tanırdım, ünlülerin dizilerde oynadığına çok şahit oldum, dizilerin ünlü yarattığını ne zamandır duyarım, ama hiç "ünlü bir dizi oyuncusu" görmemiştim, bağışla.

Sir, bir piçtir...

Yardım et.
Kumandamı bulamıyorum.
Sehpanın üzerine bir nevi Arabistanlı Lawrence bırakılmış. Karıştırmış her şeyi. sehpayı onun sanıyor. Hiç kumanda görmemiş ama kumanda etme konusunda her şeyi biliyor.
Televizyonun en sevdiğim yanı giderek araplaşması. Araplaşmak şu demek: Araplar dışında herkesin arapların kim olduklarını bilmesi. Oysa araplar ne olduklarını bile bilmiyorlar.
Sir Lawrence bir dizi oyuncusu olsaydı onu iyi bilirdik değil mi, ama adam bir dizide oynamadan bile bize ünlü bir oyuncu gibi bakıyordu. Zaten ünlü bir İngiliz oyununda oynadı. O yüzden çok ünlü.

Miss Lawrence nerdesiniz?

Sizi arıyorum. Hiçbir çocuğunuz arap olmayacak. Camdan bakamayacak.
Camlarda artık ekranlar görmüyorum.
Ekranlar cam gibi parlıyor, ölüler çoğaldıkça.
Öldür beni, bir daha seni tanıyamazsam.
Sırf bunun için kim olduğumu unutacağım.
Hatta o güne kadar bileceğim ki "Şairlere ise haddi aşan azgınlar uyarlar."*
Göreceğim: "... ki onlar, her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar ve yapmadıkları şeyleri söylerler."**


* Şuara, 224
** Şuara, 225-226.